Archive for the ‘Türk-Turkish’ Category

Muhammed sahte bir peygamber midir?

Thursday, October 30th, 2014

Muhammed sahte bir peygamber midir? Gerçeğin bir arabulucusu ya da yönlendiricisi olan bir kişi aracılığıyla özel vahiyler aldıklarını iddia eden birçok din ve tarikat tarih boyunca var olmuştur. Ancak bu durumlardan hangilerinin fark edilebilir şekilde doğru ve hangilerinin yalan ve efsane olduklarını bulmaya ve keşfetmeye çalışmalıyız. Dini vahiy konusunda herkes bir iddiada bulunabilir ancak bir noktadan sonra bu iddialar, doğruluğu kanıtlanabiliyor mu ve daha sonrası eleştiri ve incelemelere dayanabiliyor mu diye sorgulanmalıdır. Bununla birlikte bir şahitlik, duruma şahit olan kişinin güvenilirliği kadar iyidir. Eğer bir yasa mahkemesinde herhangi bir kişiyi yasal tanık olarak göstermek istiyorsanız karar vermeniz gereken ilk şey onların yeterlilik seviyesidir. Kişiliklerinin güvenirliliği temel alınarak verdikleri tanıklıklar, güvenilir sayılır mı veya o kişiler yetersiz birer tanık olarak görülür mü?

Sanırım ben ilk olarak İslam olarak adlandırılan dini akımın kurucusu ve yaratıcısının karakterini göz önünde bulundururdum.

Muhammed, dini meselelerin tasavvur ve meditasyonuna düşkün bir kişi haline geldi. Bu karşılaşmalar onu Cin olduğunu düşündüğü dini bir varlıkla birlikte bir karşılaşmaya sürükledi. Bu meseleler onun üzerine o kadar baskı yapıyordu ki iki defa intihar etmeyi düşündü ve bu vahiylerden dolayı bir şair mi yoksa çılgın bir kişi olarak mı görüleceğini bilmiyordu. Dahası erken dönem İslami kaynaklar, 53. Sureyi yazdığında onun şeytani etki altında olduğunu söylemektedir. Bu da beni Onun vahiylere olan bütün iddialarının doğruluğunu sorgulamama götürmektedir. Dahası Muhammed hayatının sonlarında bir zamanda bir sene boyunca süren bir büyünün kurbanı olduğunu söyledi ve Ibn Ishaq Muhammed’in o dönem boyunca büyülenmiş olduğunu söylemektedir ve Bukhari’ de bu büyünün onu hayal dünyasına ittiğini eklemektedir.

Dahası kişisel yorumlarında ve karakterinde de bir bütün olarak şüpheler görmekteyiz. Askeri fethin bir aracı olarak sömürgelerini ilerletmek için inançlarını propaganda ederken güç ve baskı kullanmıştır. Bu inanç, etkisini ve kontrolünü sürdürmek için ilk formunu ve tanımlamasını cihat veya “Kutsal Savaş” ile almış olan bir dindir ve günümüzde hala İslam’ın ardında bu strateji yer bulmaktadır. Kan akıtma ile başlamıştır ve günümüzde de kan akıtmayla devam etmektedir. Bu nedenle insanoğlunun sevgi ifadesinin üstün seviyesine dayalı olmayan bir kimliğe sahip, daha çok insanlığı yıkım ve suistimale götüren, insan idaresinin temel boyutlarına odaklanmış bir din görmekteyiz.

Gücü suistimal etmesinin başka bir tarafı da sorgulanan cinsel davranışıdır. Daha sonra evlendiği Ayşe adındaki bir kız çocuğundan faydalanmıştır ve o daha 9 yaşında ergenliğe bile erişmeden evliliği tamamına erdirmiştir. Çok eşliliğe de izin vermektedir ancak söylenilene göre özel bir vahiyle birlikte, kendisi bu sayıyı 4 ile sınırlayan Kuran 4:3’deki yasaklamadan ayrı olarak 9 eş alma ayrıcalığına sahiptir. Skandal yaratan diğer bir mesele de Zeynep’le evlenmesidir. Muhammed evlatlık oğlu Zeyd’in evini uygunsuz bir zamanda ziyaret ettiğinde, Zeynep’i kazara neredeyse çıplak olarak gördüğünde cinsel olarak tahrik olmasının sonucu olarak, evlatlık oğlu Zeyd Muhammed onu eş olarak alabilsin diye karısından boşanmıştır. Dahası Müslümanlar, kocaları hala hayatta olan esir kadınlarla evlenmeden bile ilişkiye girebilirler. Muhammed ayrıca taraftarlarına, Muta olarak adlandırılan bir fuhuş şeklini uygulamalarına izin verdi. Muta günümüzde de uygulanmaktadır ve bir Müslüman cinsel ilişki için para ödeyebilir, onunla kısa bir süreliğine evlenebilir ve sonra da boşanabilir. Son olarak kadın haklarının ihlalini ilgilendiren bir mesele ise, O gerekli görüldüğünde kadınlara hafifçe vurmayı mümkün kılmıştır.

Bu noktada, bu dinin istikrardan uzak, kuşku uyandıran bir kişi tarafından oluşturulduğunu keşfetmek için çapraz sorguya gerek olmayacaktır.

Tarih sahnesinde, amaçlarını ve ideallerini ileri taşımak için politik ve zaman zaman dini bir platformu kullanan insanlar olmuştur. Bu ideallerin çoğu, mutlak insan etkisi ve şartlarının ötesinde yer alan önyargı ve hoşgörüsüzlüğü temel almış olup, insan ırkının soykırıma uğramasına ve yok edilmesine neden olmuştur. O kadar ahmakçadırlar ki; bu tür idealleri yapısı itibariyle sadece şeytani olarak tanımlayabilirsiniz. Stalin ve Hitler gibi insanlar, onları tamamen yozlaştıran ve bu şeytani dâhilerin yok etme planlarını gerçekleştirmeleri için yönlendiren mutlak otoriteye sahip olan sahte peygamberlerdi. Aklen istikrarsız olan Hitler’in karizmatik liderliğini beğenen insanların olması şaşırtıcıdır. Hepimiz, şaşkınlığa düşmüşüz ve günümüzdeki bu mezalimlere bakmaktayız ve böyle bir şeyin nasıl olur da 20. yüzyılda gerçekleştiğine ve insanların koca bir aldatmacayı destekleyen yalanlar ve propagandalara neden inandıklarını merak etmekteyiz. Ne yazık ki; aynı hadise günümüzde hala İslam hayranlığıyla devam etmektedir. O, insanlık ve kültüre ait beğenilen her özelliği enfekte eden bir çılgınlıktır. İnsanlar, İslam’ın iddialarını ve amaçlarını desteklemekten uyuşmuşlardır, böylelikle bir gün Hitler rejimi gibi kaçınılmaz bir yıkım getirecek olan yok edici baskı etkilerinin farkında olmamaktadırlar.

Tüm dünya, bu sefil ve kötü adamın peçesinin altındaki karanlığın derinliğini kabul etmektedir ve toplumumuz onun yaptığı tüm yanlışları, işlediği cinayetleri en ağır derecede suçlu bulmuştur. İslam, salgın boyutlarda insanoğlunu enfekte etmiş olan dünya çapında büyüyen bir etkiye sahip bir dindir. Yıllar boyunca binlerce insan, adamın birinin kesin olmayan bir vahiy hayaline kapılmasından dolayı haksız yere eziyet çekip, ölmektedirler.

Gerçekten ölüm ve yıkım getiren bu yolu izlemeye devam edecek misiniz? İslam inancını taşıyorsanız, kutsal olarak saydığınız şeyi savunma eğiliminizi bir kenara koymanızı ve kanıtlara ciddi bir şekilde bakacak kadar düşünmenizi ve sonsuz bir yaşam sağlamak için dünyaya gelen İsa’yı size göstermesi için Tanrı’ya dua etmenizi istiyorum.

Matta 7:15-16
15  “Sahte peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek yaklaşırlar, ama özde yırtıcı kurtlardır. 16 Onları meyvelerinden tanıyacaksınız.”

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

Is Muhammad a false prophet?

 

 

Permission granted by David Woods for excerpts taken from the article on “ Muhammad and the Messiah” in the Christian Research Journal Vol.35/No.5/2012

Allah bir tane midir?

Thursday, October 30th, 2014

Allah’ın tek ve yalnız olduğu görüşü atalarının çok tanrılı olmalarından dolayı, Arapların etkisiyle ortaya çıkmamıştır. Arap kültürünün, Hristiyanların ve Yahudilerin inanç ve etkilerini temel alan yabancı bir kültürün tek tanrılı görüşlerini benimsemesini garip bulmuşumdur. İslam’ın temeli, yabancı bir inanışın bilinci, inancı ve bildirgelerine dayanmaktadır. Evrenin kralı olan mutlak ve yüce tanrı, başka bir sapma, yanlışlık ve yolsuzluk olmasaydı, neden doğruyu en sonunda onun mesajlarını taşıyan iddialarda bulunanlardan (Müslümanlar) ortaya çıkarmasın? Doğruyu kim kimden ödünç aldı? Burada kim kimi etkiledi? Eşsiz bir kimlik elde edebilmek için dinin, İslam’ın kişisel dünya görüşüne karşılık gelen taraflarını seçmek ve ayırmak mümkün müdür? Aynı şekilde yeni aydınlanmalarla gelen birçok tarikat bulunmaktadır. Sadece, İslam’a benzer bir tecrübeye sahip olan Yehova Şahitleri ve Mormon’u inceleyin. Joseph Smith’ de Muhammed gibi doğruyu arıyordu ve ona da benzer şekilde bir melek aracığıyla vahiy geldi. Tabi ki de, Joseph Smith’e yapılan melek ziyaretinin kendine has bir mesajı ve tefsiri vardı ki bu da Muhammed’e yapılan melek ziyaretinden çok farklıydı. O zaman kim haklı? Dünya çapındaki en hızlı ve en geniş tarikata sahip olan ünlü Joseph Smith mi yoksa dünyada 1 milyardan fazla destekleyeni olan ve en hızlı şekilde gelişmekte olan İslam’ın söyledikleri mi?

Apostol Paul, daha İslam doğmadan ya da Joseph Smith annesinin gözünde bir parıltı olmadan önce bu olguyla alakalı uyarıda bulunuyor ve Galatyalılar 1:8’de “İster biz, ister gökten bir melek size bildirdiğimize ters düşen bir müjde bildirirse, lanet olsun ona!” diye bildirmektedir.

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

Is Allah One?

İsa’nın Çarmığa Gerilmesi ve İslam

Thursday, October 30th, 2014

İsa’nın ölümü ele alındığı zaman bu sadece İncil ve Kuran arasındaki birbiriyle çakışan farklılıklarla alakalı değil, aynı zamanda da İsa’nın çarmığa gerilmesi detaylı olarak incelendiğinde, hem dünyevi hem de tarihsel ya da düşmanca bir görüşü bildiren ikincil kaynakları da göz önünde bulundurmakla alakalıdır. Bu yüzden, kendilerini Hristiyan ilkeleriyle birlikte bağdaştırmaya sempatik olarak bakmamaktadırlar. Bu kaynaklar, Yahudi Talmud’un, Talus’un, Cornelius Tacitus’un ve hem Romalı hem de Yahudi yazarlığını temsil eden Flavius Josephus’un benzerliklerini içermektedir.

Ayrıca çarmığa germe olayı bir köşede olmadı ve İsa’nın düşmanları için, İsa’nın cesedine mezarında bekleme noktasına kadar eşlik ettiklerinden dolayı, plansız bir şekilde kimliğini yanlış saptama olayı olmuş olamazdı. Endişeleri Onun ölümüyle alakalı değildi, aksine Onun tekrardan canlanmasından veya cesedinin çalınmasından endişe duyuyorlardı.

Yeni Ahit’e ait bir bakış açısına göre, bu sadece ana olayı içermeyip ayrıca İsa’nın tekrar canlanmasına doğru giden çarmıha gerilme olayına neden olan her şeyi içerdiği için bu senaryonun bir yanılma hareketi olması, anlaşılmasını güç hale getirirdi.

Aslında İsa’nı ölümü haçta başlamadı. Kamçılamayla başlatıldı ve bu her ne olursa olsun, hem Romalı hem de Yahudi kesimlerin çabalarıydı. Bu yüzden bütün bu süre zarfında, İsa ile çok yakın karşılaşmalarda bulunmuşlardı ki bu da Onun kimliğine dair hiç bir şüphe bırakmıyordu.

İsa’nın hayatı ve vazifesine, halka açık bir şekilde idam edilmesinden önce bir çok kişi şahitlik etti ve bu asılma da bütün insanlar temsil ediliyordu. Bu, Romalı askerleri, inançlı Yahudileri ve sonra da İsa’nın yandaşlarını, hatta belki de Apostol John’u bile içeriyordu.

Ayrıca İsa’nın yargılanması ve çarmığa gerilmesi sırasında onunla konuşan insanlar vardı ki zaten Ona yürekten inanan insanların gözlerini kapatmak için evrensel bir aldatma olması gerekirdi yoksa her şey çok daha zor ya da imkânsız olurdu. Dahası bir şekilde doğruyu gizleyerek, insanları bir yalan uydurarak aldatmaya ya da aptal yerine koyarak Yehuda’nın İsa olduğunu düşündürmek, Tanrı’nın doğasına aykırı olurdu.

Yargılanması ve çarmıha gerilmesi sırasında konuşulan kelimeler, kendisini Mesih olarak ilan eden Yehova’nın sözleriyle örtüşmemektedir. Bu kişi, “bugün cennette benimle birlikte olacaksınız”, “Onları bağışla çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar”, “Tanrım beni neden terk ettin” gibi boş laflar da konuştu. Bu sözler terk etmeyi yapan ya da ihanet eden kişi tarafından değil, o masum şahıs tarafından konuşulmuştu.

İsa’nın yeniden dirilmesinden sonra yaralarını iyileştirdiğine dair fiziksel kanıtların da bulunduğunu anlıyoruz ve bu yüzden bütün bu çilenin bir komplo teorisi olduğu sanısı, benim bahsetmiş olduğum bütün bu dış kaynaklardan gelen kanıtla birlikte yeni anlaşma edebiyatıyla örtüşmemektedir. Eski Ahit bile bu temayla hem fikirdir ve Yahudiler bu yazıları Hristiyanlık ortaya çıkana kadar muhafaza ettikleri için Hristiyanlar tarafından yanlış bir şekilde kullanılması ya da değiştirilmesi mümkün olmayan övgü niteliğinde bir metin olarak görülebilir. Şaşırtıcı bir şekilde laik bir Yahudi şüphe duymadan Yaşaya bölüm 52:13-53:12 ve Zebur bölüm 22 gibi Eski Ahit’in metinlerini duyduğu zaman, bazen bu acı çeken hizmetçi ve İsa arasında bir bağlantı kurmaktadırlar. Bu noktada her zaman itiraz ederler ve kendi kutsal metinlerinden gelen pasajlar olduğunun bile farkına varmadan, onlara İncil’den bir şeyler okumuş olduğunuzun sonucuna varırlar. Sadece o değil, bu metinler de onun kırbaçlanması ve özellikle de bu sözler kahincesine konuşulduktan çok sonralarına kadar böyle bir idam etme şekli bulunmadığı için uydurulması mümkün olmayan, çarmıha gerilmesine dair ayrıntılar içermektedir. Her halükarda sizlere referans olarak alabilesiniz diye bu pasajların İngilizce bir linkini gönderiyorum.

www.bible.is/TRKBST/Isa/1

www.bible.is/TRKBST/Ps/1

Son olarak bugünlerde Hristiyanlıktan şüphesi olan kimseler bile İncil’in verdiği mesajların belirli yönlerine karşı çıkabilirler ancak çarmıha gerilme olayı genel olarak kabul edilmiştir ve belki de O’nun inkılapçı bir nitelik taşıdığı için bu olayı hak ettiğini düşünenler bile vardır.

Sonuç olarak hırsından önce İsa’nın mesajı, ayrıca hayatı sonlanmadan önce yaklaşmakta olan ölümünü bu sonu inkâr eden havarilerinin mahcubiyet ve şaşkınlıklarına rağmen bile anlattığı ölümünü doğruladı. İlk başta bu beklentilere sahip olmalarının sebebi, o dönemdeki Yahudilerin yabancı bir saltanatın boyunduruğu altında olmaları ve onlar için Mesih’in vahşice öldürülen kişi değil, Tanrı’nın sözlerini taşıyan kişi olması gerektiğini düşünmeleridir. O zaman havariler neden İsa’nın kendi ölümüyle ilgili yorumlarını göz önünde bulunduran tatminkar bir kişiden daha az bir tutum sergilediler ve kahramanlarının düşmanın ellerinde öldüğünü anlatan bir hikaye oluşturmalarını sağlayacak motivasyon ne olabilirdi? İnsanların bakış açısına göre bu olay Mesih’lerinin zaferi değil, daha çok zayıflık ve yenilginin belirtisidir. Kuran’ın anlayışını takip etmeleri, İsa’yı sağ salim bırakıp ve dünyanın sonunda her şeyi yeniden iyileştirmesini beklemeleri daha iyi görünürdü.

İlk başta Eski Ahit’teki şifreleri çözebilecek önseziye sahip değildiler ve bugün bile Yahudi halkı referans olarak kullandığım bu kutsal metinler aracılığıyla iman etmesine rağmen, tabiri caizse bu metinlere bir perde arkasından bakmaktadır.

Bu meselenin öneminin sonradan anlaşılması, Tanrı’nın ebedi amacına mükemmel bir şekilde uyduğu için meseleyi bir bütün olarak acı çekme ve ölüm motifini temel alarak göz önünde bulundurduktan sonra, çok daha açık ve net bir hale gelmektedir.

İncil’e ait öğretilerin bir incelemesini yapacak olursanız, bu mesele kusursuz bir şekilde aslında tekrardan dirilmesi ve göğe yükselmesinin yanı sıra İsa’nın kendisini feda etmesiyle birlikte bir dönüm noktası oluşturan dünyanın temelinden önceki İncil’in günahlardan arınmayla alakalı bağlamının içerisine kendisini yerleştirecektir. Bu olay, kendisini tarihin oluşturulması boyunca fark ettiren feda etme faktörüyle ilgili arınmanın hoş olmayan tehdidi olarak adlandırılmaktadır.

Kendini feda etme sistemi, günahın ve hatanın üstesinden gelindiği Tanrı’nın merhameti ve adaletini birleştirir. Bu dini törenle ilgili yasa, mücrimin sunuşlarında ve hayvan kurban etme hususunda geçici bir kefaretine izin verilen anlaşma bozucu bir kimseyi benimsemiştir. Eski Ahit’in üçüncü kitabında kan akıtılmadan, günahların affedilmeyeceği yazılmaktadır. O yüzden bu hayvan masum ve yerine sayılan, can damarlarındaki kanın günahkâr insanların günahlarının affedilmesi için kullanılan bir takdim olarak hizmet etmektedir.

Bütün bu drama; Yahudilerin Yeni Ahit kitabının, bizlere barışı sağlayan ve yaptığı bütün her şeyle birlikte bizleri Tanrı’yla uzlaştıran ve barışı bizlere ulaştıran, Tanrı’nın kuzusu olarak kurban edilerek Eski Ahit’teki karanlık noktaların gerçekliği olan İsa hakkında söylediklerine mekân hazırlayan olgudur.

İsa’nın dünyaya gelmesinin sebebi insanoğlunu temsil etmekti ve günahsız olduğu için, kendi isteği ve arzusuyla bizlerin günahları için cezalandırmayı kabul ederek, senin ve benim yapamadığımız şeyi yani masum ve saf bir kurban olmayı seçti. İsa’nın doğruluğunu kıyasladığımızda ona yetişmemiz mümkün değildir çünkü hepimiz günah işlemişizdir. Kendimizi birbirimizle kıyasladığımızda ise, belki de tutunacak bir dal bulabiliriz ancak, kendimizi Tanrıyla kıyaslarsak, güvenimiz anında yerle bir olacaktır. Burada birbirimiz arasında kıyaslama yaptığımızda bu kıyaslama elmalar arasında değil insanlar arasında yapılmaktadır. Bu yüzden Tanrı’nın mahkemesinin huzuruna çıktığımızda, âcizane Tanrı’nın yarattıkları olduğumuzu ve kötü bir ağaç gibi çürümekte olan meyvelerinden bir tatlılık ürettiğimizin farkında olacağız. Tanrı her şeyin yaratıcısı ve en kusursuz olanıdır. Bu merciden daha az kıymetli bir şey Onun karakterini suistimal etmektir. O zaman yeterli olmayan dürüstlüğümüzle birlikte baş başa bırakıldığımızda, Tanrı’nın huzurunda ne tür bir güvenceye sahip olmalıyız? Tanrı’nın huzurunda yalın ayak ve çıplak durumda olacağız ve düşüncelerimiz ve hareketlerimiz de açıkta kalmış bir durumda olacaktır. Bu yüzden hayatın temel ahlaki yasalarına göre yaşamayı başaramadığımızda, kendi zihinlerimizin bizi kınaması, şaşılması gereken bir durum değildir.

Bu yüzden, kusursuzluk talep eden Tanrı’nın adaletinden kendimizi kurtaramayacağımız için bizim bir Kurtarıcıya ihtiyacımız vardır. Ancak İncil’in Tanrı’sı da bir aşk Tanrı’sı olarak tanımlanmaktadır ve bu aşk Onun merhametine göre günahlarımıza bir karşılık olarak bizlere kadar uzanmaktadır.

Ayrıca Tanrı’nın bunu bizlere lütfetmesi için hiç bir mecburiyeti yoktur. Kusursuz bir şekilde bizleri Onun gazap ve adaletinden payımıza düşen acıyı çekmemiz için serbest bırakabilirdi. Ancak bizler için hayırlı olan durum şudur ki; sadece Tanrı’nın gazabından kurtulmadık, ayrıca Tanrı tarafından, ölüm, yaşam ve İsa’nın tekrar dirilmesiyle birlikte kurtarılmaktayız. Tanrı’nın sunmuş olduğu çözümün var olmaması takdirde yok olup gideceğimiz bir olaydır bu. Ancak şu anda Tanrı’ya karşı yabancılaşmanın yerine, bu hayattan bir sonrakine göçüp gittiğimizde ebediyete sahip olmak için sürekli bir çaba içerisinde olmayalım diye, kendimize güvenebilir ve şüphelerimizi ortadan kaldırabiliriz.

Belki de bütün bu aşk, merhamet ve feda etme meseleleri size mantıklı gelmiyor ve Tanrı’nın, aynı zamanda hem yararlanan kimse hem de bu kanlı işlemin suçlusu olmamız eşitsizliğine nasıl izin verdiğini merak etmektesiniz. Ancak bu izin olmadan hangimiz bağışlanabilir ki?

Ayrıca İncil Tanrı’nın üstünlük kavramını da desteklemektedir. Ne bizim düşüncelerimizin Onun düşünceleri olduğunu ne de bizim yöntemlerimizin Onun yöntemleri olduğunu göstermektedir. Farklı şekilde mantık yürütmekteyiz ve bazen Tanrı bu şekilde davranmamalı diye düşünmekteyiz ve bu onun ayrıcalığı ancak O olmadan bizim ne umudumuz olabilir ki? Ayrıca bu Onun karakterine ve doğasına bir çelişki ya da uzlaşma değildir çünkü adaleti İsa’nın bizim günahlarımız için kendini feda etmesine bir karşılık olarak vermektedir. İsa hayatından vazgeçme ya da yaşam süresini kısaltma hakkına sahipti. İsteyerek kendi hayatından koyunu için mahrum kaldı ve bir zamanlar Onun düşmanları olmamıza rağmen bizim için öldü ve sonuç olarak bu yüzden, bu durum insanı hayretlere düşüren bir lütuftur.

Bütün bunları düşünüp taşındığında, bu tarzda bir cevabın derinliğini bile anlayamayız. Yapabileceğimiz en iyi şey bu olayı bir ailenin ya da eşin kendini feda etme olayıyla ilişkilendirebiliriz ancak bu kusursuz varlıkları yaratan Tanrı ne kadar daha kusursuzdur. Bu yüzden Onun sonsuz aşkının herhangi bir sonsuz varlığınkinden çok daha büyük olduğunu bildiğim için içim rahat. Dostane Tanrı’m hayatı cehenneme yakacak sağlamak için yaratmadı ve İncil’de hayatın ilk zamanlarda şeytan ve onun melekleri için yaratıldığı söylemektedir ancak, kurtarılmanın geçici kaynağını reddederek bu karşılıksız lütfu göz ardı edersek, nasıl olurda o tarz bir yargılanmadan kaçabiliriz?

Saygı çerçevesinde benim size sunduğum mücadele ise: günahınızla nasıl başa çıkarsınız? Ayrıca, hayatınızda hiç cenneti hak edecek kadar salih amel işledim mi diye düşündünüz mü? Hayatınızın Allah tarafından kabul edileceğinden emin misiniz?

Özetle, Tanrı bizleri yardıma muhtaç ya da umutsuz bir şekilde terk etmedi ya da bırakmadı. Sonsuz hayata olan inancımızın kaynağı olan İsa’yı bizlere vererek, bizlere olan sevgisini bol miktarda gösterdi.

Nihayetinde İsa sizlere, günahlarımızın borcundan bizleri kurtarmayı üslendiği ve dini beklentilerin zorluklarından geçerek bizleri samimi bir kanaate ve Onunla bireysel ilişkilere taşıdığı bir davet yollamaktadır.

Matta 11:28-30
28 “Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm. 29 Boyunduruğumu yüklenin, benden öğrenin. Çünkü ben yumuşak huylu, alçakgönüllüyüm. Böylece canlarınız rahata kavuşur. 30 Boyunduruğumu taşımak kolay, yüküm hafiftir.”

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

Crucifixion of Jesus Christ and Islam

İncil’in Değiştirilerek Yozlaştırıldığına dair İslami bir Görüş

Thursday, October 30th, 2014

İncil’e ait edebiyatın doğruluğunu ispatlamak, Hristiyan düşüncesinin ve de kaygısının en ön saflarında gelmektedir. Geçenlerde bu konuyla ilgili iki yazı yazdım: bir tanesi edebi bir bakış açısından ve diğeri ise, iddialarının doğruluğunu kanıtlamak için ikincil kaynakları kullandığım(İncil’e ek olarak), tarihselcilik görüşüdür.

jesusandjews.com/wordpress/2010/02/03/is-the-bible-reliable/
jesusandjews.com/wordpress/2014/01/19/does-archaeology-disprove-the-bible/

Bu bloglarda değinmiş olduğum diğer noktalara ek olarak, Tanrı’nın onun sözünü karalayan ve kötü amaçlar için kullananları yargılayacağına dair olan İncil’e ait uyarılar da, İncil’in doğruluğunu ve bütünlüğünü sorgularken göz önünde bulundurmalıdır; Tesniye 4:2, Vahiy 22:18, kandırmak, yalan söylemek, yalancı şahitlik yapmak Hristiyanlığın ahlaki standartlarına karşı gelmektedir. Bu yüzden birinin hareketlerini psikolojik ve dinsel açıdan göz önünde bulundurduğumuzda, gerçekten inanan bir kişinin kutsal kitapta verilen metni değiştirmeye cesaret edeceğini düşünmek yersiz olurdu.

Bütün bu komplo teorisi, başkalarının onu uyarlamasının ve İncil’i uygunsuz ve şüpheli hale getirebilecek, görünüşte karmaşık ya da çelişkili ifadeleri ortadan kaldırmamalarının mantıklı olmadığı için, başka bir yönden de güvenilirlikten yoksundur.

Ayrıca iki farklı dini grup olan: Eski Ahit’in ya da Masoretik metnin koruyucuları Yahudiler ve Yeni Ahit’e sahip çıkan, çoğunlukla Yahudi olmayan kişiler için birbiriyle aynı ya da ortak bir metin paylaşmalarından dolayı, her ikisinin de el yazması metinlerini değiştirmek pek mümkün olmayan bir şey olarak görülmektedir. Masoretik metinden 1000 yıl önce gelen Kumran metinlerinin keşfedilmesi kutsal kitaba göre bir bütünlük içermektedir.

Her koşulda, bazı karşıt grupların o tarzda İncil’in saflığının bozulduğuyla alakalı iddialarda bulunmalarının gerekli olduğunu anlıyorum. Aksi takdirde, rekabetçi bir dünya görüşü olarak hayatta kalamazlardı ve bu yüzden, kutsal kitaba ait verileri doğrudan ziyade yanlış olarak kanıtlamaya eğilimli olan ön yargılı bir yaklaşıma motivasyon kaynağı sağladığı için mantıklı görülebilir. Sonuç olarak, onlara İncil’in saflığını kimin bozduğu, ne zaman değiştirildiğini ve tam olarak neyin değiştirildiğini sorduğunuz zaman, bu durum anlaşılır hale gelmektedir. Bu önemli noktada, sorulan üç soruya layıkıyla kanıt gösterip duruma açıklık getirecek yanıtlar bulunmadığı için, bu ithamlara yönelik de düzgün bir cevap yoktur.

2:87, 3:3, 4:163, 5:46-47, 5:68, 10:94 surelerinde Tanrı’nın sözü olarak doğrulandıkları için, Kuran’dan İncil’in metinlerini reddeden güçlü bir neden çıkarılabileceğini de düşünmüyorum.

Dahası Kuran, Tanrı’nın sözünün hiç bir zaman değiştirilemeyeceğine ya da başkalaştırılamayacağına işaret etmektedir: 6:114-115, 6:34, 10:64.

Bu yüzden Kuran için, İncil, Tevrat ve Zebur değiştirilemeyen Tanrı’nın sözleridir. Müslüman arkadaşlarımın kutsal ve saygın kitaplarından gelen ve İncil’i sorgulamalarını emreden bir argümanlarının olmadığına inanıyorum. Dahası Tevrat, Zebur ve İncil’de ortaya çıkan Tanrı’nın sözleri değiştirildiyse, eğer Kuran’da gerçekten Tanrı’nın sözlerinden oluşuyorsa, bu durum onun için de uygulanabilir.

Aslında, Kuran’ın Tanrı’nın sözünün değiştirilemeyeceğine dair olan ön görüsü mantıklı görünüyor çünkü nasıl olur da her şeyi gören ve her şeye hakim olan bir Tanrı, kendi sözünün bütün çağlar boyunca aynı şekilde durmasını sağlayamaz?

Son olarak eğer İncil doğru ise ki Kuran Muhammed zamanında öyle olduğunu iddia ediyor, İslam’dan önce gelen erken dönem kilise papazlarının söyledikleriyle birleşen bir kutsal metinsel kanıt iş birliği olduğundan dolayı, değiştiğini iddia eden Müslümanlar için bir problemi meydana getirmektedir. Günümüzde sahip olduğumuz İncil’in doğrulanması, bir milenyumdan daha fazla bir zamandır önemli ölçüde bir değişiklik yapılmadığını göstermektedir. Bu yüzden İncil’in değiştirildiğini bir Müslümanın bakış açısından söylemek, Hristiyan kutsal metinlerinin telkinini, muhafaza edilmesini ve otoritesini destekleyen Kuran’ın iddialarıyla çeliştiği için, Muhammed’in peygamberlik mertebesini reddetmek anlamına gelmektedir.

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

An Islamic view that the Bible has been corrupted

 

 

Permission granted by David Woods for excerpts taken from the article on “ Muhammad and the Messiah” in the Christian Research Journal Vol.35/No.5/2012

Allah’ın İsmi İslam Dinine Ait Değildir

Thursday, October 30th, 2014

İslam’da tanrının zati ismi Allah’tır. Allah ismi, hem kendi içinde hem de onunla ilgili bir gizem oluşturan 20 farklı muhtemel türeve sahiptir. İsim İslam öncesi dönemlerde Arap halkı tarafından tapılan pagan tanrıları için kullanılırdı. Bu yüzden Allah isminin kullanılışı Muhammed’in tanrının huzuruna yükselmesinden önceki dönemde de bulunmaktaydı.

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

Allah’s Name is not Sacred

Mutlu ve hoşnut bir Müslüman

Thursday, October 30th, 2014

Yaptıkları işlerde mutlu ve başarılı olduğunu ifade eden, farklı dini alt yapılardan gelen bir çok insanla konuştum. Bu yüzden bir insan hoşnut ve samimi olsa bile içten içe yanlış olabilir çünkü onlara doğru gözükmesine ya da öyle hissetmelerine rağmen farklılık gösteren bu dinlerin hepsinin doğru olması mümkün değildir.

Şahsım adına; yeteri kadar yapabileceğimi ya da İslam’ın şartlarını ezbere bilerek, günde beş defa namaz kılarak, sadaka vererek, Ramazan ayı boyunca oruç tutarak ve Mekke’ye hac ibadetine gitmeyi başararak, inançlı bir şekilde cennete gidecek kadar iyi olabileceğimden hiç bir zaman emin olamayacağım için Müslüman olmak beni mutlu etmezdi. Bu; cihat yanlısı bir şehadeti, inanca ve hayata kederli ve kaderci bir yaklaşım gibi görünen gerginliği ortadan kaldıracak tek çözüm olarak gören Müslümanlar için çok zor olmalıdır.

İncil’e ait bir bakış açısından bakıldığında bu tarz cennete ait bir kurtarılma, kişisel erdem ve sadakat yoluyla elde edilemez çünkü günahı olmayan hiç kimse yoktur ve bu sebepten dolayı, kendi nazarımda iyi görünebilecek ancak Tanrının nazarında pis bir paçavra olarak görülebilecek dürüstlüğüme güvenebilecek durumda değilim. Kendi faniliğimizde, kapsamlı ya da arındırıcı bir şekilde kendimizi tartıp biçmemiz mümkün değildir ve cennetin terazilerine yerleştirildiğinde, kutsal tanrıya kıyasla biz hiç bir şey değiliz. Bu yüzden kurtarılma; kendimizle, yaptıklarımızla ya da amellerimizle değil, sadece merhametli bir armağan olan İsa’nın kişiliği ve tanrının takdirine layık çabalarıyla elde edilebilir.

Romalılar 3:23
23 Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı.

Romalılar 6:23
23 Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı’nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa’da sonsuz yaşamdır.

Matthew 11:28-29 İsa şöyle buyurdu,
28 “Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm. 29 Boyunduruğumu yüklenin, benden öğrenin. Çünkü ben yumuşak huylu, alçakgönüllüyüm. Böylece canlarınız rahata kavuşur.”

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

A happy and content Muslim

 

 

Permission granted by David Woods for excerpts taken from the article on “ Muhammad and the Messiah” in the Christian Research Journal Vol.35/No.5/2012

Neden Müslümansınız?

Sunday, April 1st, 2012

Neden Müslümansınız? Bu soruyu gerçek anlamda göz önüne aldınız mı veya düşündünüz mü? Kişisel olarak gerçeğin bir aracısını bulduğunuz veya yaşam hakkında bir tür vahiy ya da ruhsal kavrayış edindiğiniz için mi müslümansınız? Tanrı’yla yakın ve kişisel bir ilişki nedeniyle, İslam dinine doğal olarak çekildiğiniz için mi müslümansınız?

Kültürünüzün bir parçası olduğu ve toplumun sizi müslüman olarak tanımlamasından dolayı mı müslümansınız? Amerika’nın dinsel olarak tutucu olarak değerlendirilen bir bölgesinde doğup büyüdüğünüzü düşünün. Bu koşullar altında, İslam inancını kabul edip, ona iman etmek konusunda şansınızın ne olabileceği hakkında düşünceleriniz nedir?

Seçim özgürlüğünüz olmadığı için ve aksi taktirde size pahalıya patlayacak olması nedeniyle mi müslümansınız? Bir kere daha, dini özgürlük hakkına sahip olmanıza izin veren demokratif bir toplumda doğmuş olduğunuzu hayal edin. Hala müslüman olur muydunuz?

Ailenizin sizden beklediği bu inanç olduğu ve onların dünya görüşünüz ve değerlerinizi belirleyen kişiler olmalarından dolayı mı Müslümansınız?  Ya neye inanacağınız konusunda kendi kararınızı almanıza olanak sağlayan ve konumunuz ne olursa olsun sizi tamamen kabul edecek bir aileden geliyor olsaydınız?

Herkesin uyguladığı bir şey olduğu için mi Müslümansınız? Peki, farklı inançlara izin veren bir kültürün bir parçası olsaydınız ne olurdu? Bu hala İslam’a sarılmanız için sizi telkin eder miydi?

Dini otoriteler tarafından anlatıldığı ve eğitim sistemi aracılığıyla İslam’ın tek gerçek din olduğu öğretildiği için mi İslam’a inanıyorsunuz? Tanrısız yaşama karşı tamamen farklı felsefeye sahip ateist bir ülkede doğduğunuzu düşünün. Hala müslüman olur muydunuz?

Müslüman olmamaktan ya da bu inancı kabul etmemenin sonuçlarından korktuğunuz için mi müslümansınız? Peki, ya bu korku ya da engellerle yüzleşmek zorunda kalmasaydınız?

İslamın cografi konum tarafından bir dereceye kadar tanımlanan bir uygulama olarak değerlendirilmesi mümkün müdür?

Bir kişinin bir dini sisteme çok fazla entegre olmasının sonucunda, bu sistemin etkilerinden özgür kalmasının neredeyse imkansız hale gelmesi mümkün müdür?

Sorgulanamayacak şekilde körü körüne inanma mantığını taşımamız, bizden istendiği için bir dine inanmamız mümkün müdür?

Bir kimse bir kültür içinde çok fazla izole edilip, dış kaynaklardan etkilenemeyen bir konuma gelebilir mi?

Din, politik bir acendayı yerine getirmek için insanları kontrol edip, manipule etme yolu mudur?

Din, sizin kişisel kimliğinizi yitirmenize neden olmalı mıdır?

Bu blogu okuduktan sonra kendinize dürüstçe İslam’a karşı olan inancınızı doğrulamakta tamamen emin olduğunuzu söyleyebilir misiniz yoksa kafanızda bazı şüpheler mi oluştu? İnancınızdan hala eminseniz, bu durumda hatalı olduğunuzu kabul etmeye izin vermeyen güçlü derecedeki kibir nedeniyle sadece müslüman olarak kalabilir misiniz? Kendinize aşırı güveniyor olmanız, aldatılmanıza neden olabilir mi?

Böylece, Müslüman olmakta gerçek motivasyonunuz nedir? Gerçek bir inanç konusu mudur yoksa en iyi tanımlama kültür müdür?

İslam’ın yaygınlaşması, çoğunlukla askeri fetihlerle ve doğum çabaları aracılığıyla gerçekleşmiştir. Bu, bir inanca karşı gerçekten samimi ve meşru bir yaklaşım mıdır?

İslam hakkında şüpheye düşen ve İsa’ya iman ederek mucizevi bir şekilde kalelerinden özgür olarak çıkan müslümanlar bulunmaktadır. Blog siteme, şüpheleri ve korkularına karşı başka bir çözüm bulmuş olan önceden Müslüman olan kişilerin tanıklıklarını paylaştığım bir bağlantı ekledim.

Konuyu kapatırken, sizi bu tanıklıkları okumaya cesaret etmeye ve ardından İsa’ya Rab ve Kurtarıcı olarak güvenebilmeniz için O’nu size göstermesini Tanrı’dan istemeye çağırıyorum. Korkunun sizi, mevcut durumda gitmenizin garanti edilmediği cennete erişmenizden ve bu konuyu düşünmenizden alıkoymasına izin vermeyin.

 

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

jesusandjews.com/wordpress/2012/04/01/tanriyla-nasil-iliski-kurulur/

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

İsa ve İslam

jesusandjews.com/wordpress/2009/06/14/why-are-you-a-muslim-2/

İsa’yla ilgili tanıklığım

Sunday, April 1st, 2012

Merhabalar, Adım Rob ve Teksas, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşıyorum. Kendim hakkında size daha fazla bilgi vermek arzusundayım. Tanıklığıma, genellikle benim için çok önemli olan Tanrı’ya olan inancımı paylaşmakla başlarım. Aşağı yukarı yirmi yıl önce, gerçek bir boşluk ve hiçliği hissettiğim bir dönemden geçtim. İsa’ya iman ettiğimde, beni tamamen doldurdu ve artık bu dünyanın şimdiye kadar verebildiğinden çok daha fazla sevgi, sevinç ve huzura sahibim. O benim tutkum ve yaşamımın ta kendisi.

Böylesi bir deneyim gerçeğinden geçmeseydim, uzun zaman önce çoktan vazgeçer ve başka bir inanç arenalarını araştırmaya başlardım. Hayatımda değişen şey; İsa’yla dinin/felsefenin sınırlarının çok ötesinde kişisel bir ilişkiye adım atmış olmamdır. O, gerçek ve hissedilebilir bir şeydi. Yaşamımda, inancımın karar noktasına geldiğimde, O radikal bir biçimde ve kelimenin tam anlamıyla bir gecede davranış biçimimi değiştirdi. Dolayısıyla inandığım şeyler sonsuza kadar değişmiş olacaktı. Artık farklı bir insandım ve bu değişimin her şeye kanıt olduğunun inkarı yoktu. Yeniden doğmuştum ve artık biliyordum ki; bu sadece diğer bir kilise terimi değildi. Mesih’te yeni bir yaratılıştım. Şimdi yaşamımdaki bazı değişiklikler aşamalı olarak ilerlemekteyken, bazıları aniden ve bir gecede olan değişikliklerdi. Onun, üstesinden gelmek için kendi doğal yeteneklerimin çok ötesinde olan durumlardan beni kurtardığına şahit oldum. İsa nikotin bağımlılığından, cinsel ahlaksızlığa kadar her şey dahil birçok günaha karşı galip gelmem için bana güç verdi. Aynı zamanda, kararlı bir inanç noktasındayken, karımı dejeneratif böbrekten ve oğlumu astımdan iyileştirdiğine tanık oldum. Bu noktada size sunmam gereken tek şey, sadece öylesine herhangi bir fikirden ibaretse, tanıklığımı okumak için zamanınızı boşa harcamanızı istemem.

Bana inanmadığınızı söyleyebilirsiniz veya en iyi ihtimalle samimi olduğumu, ama samimi bir şekilde hatalı olduğumu dile getirebilirsiniz, fakat her iki durumda da, sizden rica ettiğim tek şey; İsa hakkındaki gerçeği size göstermesini dürüstçe ve içten bir şekilde Tanrı’dan istemenizdir. Tanıklığımı okuduğunuz için bir kez daha teşekkür ederim ve bu tanıklık aracılığıyla Tanrı’nın sizi bolca bereketlemesi için dua ediyorum.

 

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

jesusandjews.com/wordpress/2012/04/01/tanriyla-nasil-iliski-kurulur/

 

Daha fazla Bağlantılar

jesusandjews.com/wordpress/my-personal-testimony-with-jesus/

Müslüman ve İslami kaynaklar

Sunday, April 1st, 2012

Kutsal Kitap

Audio New Testament

Bible

 

 

Dört Dinsel Yasa

Four Spiritual Laws

 

 

İsa Filmi

Jesus Film: view in Turkish

 

 

Diğer Bağlantılar

globalrecordings.net/en/langcode/tur

Kuran kutsal mıdır?

Sunday, April 1st, 2012

Kuran’ın kutsallığını değerlendirdiğimizde, başlangıç iddialarını tasdik etmek için onu diğer herhangi bir edebiyat eseri olarak analiz etmeliyiz.

İslam’da Kuran’a o kadar üstün bir statü verilmiştir ki; bu dine inanan birçok kişi arasında tapınma objesi olarak sınırlandırılmıştır.

Buna ek olarak, İslam, el yazısının metinsel kanıtını aşan vahiylere dair iddialarda bulunmaktadır.

Mormonluğu araştırırken, onun İslam gelenekleriyle bazı benzerlikler taşıdığını gördüm. Mormonlar, bu göksel tabletlerin altın tabletlerde yazılıp ruhani bir varlığın yönlendirmesiyle transliterasyon için tayin edilmiş ve korunmuş olduğuna inanmaktadırlar.

Aynı zamanda Joseph Smith, sözümona tek gerçek dini bulmaya teşebbüs etmiş ve bu teşebbüs daha sonraları onu iddialara göre, ilahi gerçeğe ait birçok karşılaşma ve vahiylere doğru götürmüştü.

Kuran gibi “Mormon Kitabı” da tanrısal vahiylerine rağmen, kusursuz bir belge olmaktan uzaktır.

Müslümanlar, Kuran’ın tüm edebiyat kaynakları arasında en kusursuz ve en güzel kaynak olduğunu iddia edebilirler ve İslam’a göre, onun bu özelliklere sahip olması, içsel kanıt yoluyla tanrısal vahyin doğruluğunu kanıtlamaktadır.

Ancak bu konu, Joseph Smith’in Mormon Kitabı ile ilgili konumunda, bu kitabın şimdiye kadar yazılmış en kusursuz kitap olduğunu belirtmektedir.

Bununla birlikte, bu iki metin de sahip olduklarını iddia ettikleri kusursuzluğu vurgulamakta eksiklik göstererek, ilahi köken hakkındaki iddialarında yetersiz kalırlar. İddia etmek ve gerçeği yansıtmak, iki farklı şeydir ve bir kimsenin bu iddiayı kanıtlaması ya da en azından gerçek adına zeminini destekleyen makul veya mantıklı bir kanıt sunması gerekir.

Başlangıç olarak Kuran’ın kaynağı şüphe uyandıran bir karakter olan tek bir kurucudan türemiştir.

Muhammed, bu vahiylerin başlangıcında, kendisinin deli biri mi yoksa bir şair mi olduğundan emin olamadığı için kendi akıl sağlığından şüphe etmiştir. İçine cin girdiği ile ilgili olarak kendisini suçlamaya başlamıştır ve bunun nedeni, ağzından köpüklerin çıkması ya da deve gibi sesler çıkarmak dahil tuhaf davranışlar sergileyerek bu vahiylerin alınmasıyla ilgili esrarengiz belirtilerdi. Peygamberle ilgili diğer bir soru ise; peygamberin yaşamı boyunca dahi derlenmeyen edebi bir gerçekle iletişim kurmak için Allah’ın neden cahil birini seçmiş olduğudur.

Bu konuyla ilgili daha fazla ayrıntıyı şu adreste paylaştım:

Muhammed sahte bir peygamber midir?

Aynı zamanda, Kuran’la ilgili kaygılardan biri; Kuran’ın bilgi kaynağını ikincil kaynaklardan edindiği göz önüne alındığında, metnin ne kadar orijinal olduğudur. Bu kaynaklar; Kutsal Kitap ve ayrıca, hiçbir zaman tanrısal vahiy olarak değerlendirilmediği için inanç topluluğunun dışında kalan Yahudi-Hristiyan uydurma literatürü gibi çeşitli inanca ters düşen öğretilerdir. Bu uydurma metinler, hem Yahudi hem de Hristiyan kültürünün mezhepsel konuları olarak görülmüş ve asla ciddiye alınmamışlardır.

Bu literatürün yanısıra, Kuran metinlerine dahil edilmiş Pers Mecusilerin sözlü geleneklerinin de etkileri bulunmaktadır.

Bu nedenle, Allah nasıl olurda, dünyasal elçilere ve insanoğlunun geleneklerine ait yanlış fikirlerden kendi ilahi mesajını edinir?

Kusursuzluktan uzak olan bu literatürü oluşturan topluluklar tarafından reddedilen insanoğlunun hayal ürünü olan bir yapıttan kim kusursuzluk veya mucize elde edebilir ki?

Eğer İslam üstün dinse, neden tarihte o zamanlarda İslam kültürüyle çevrilmiş olan diğer dini hareketlerden arda kalanlarını kullanmak yerine, kendi kaynak materyalini oluşturmadı? Peki, o ne kadar orijinaldir?

Ortaya çıkan diğer bir soru; kemik, tahta, deri, yaprak ve kaya gibi bozulmaya elverişli materyallerin tam gelişmemiş ve tamamlanmamış kısımlarına dayalı olan, kutsal olduğu varsayılan bu metnin derlenme şekliyle ilgilidir.

Kuran, aynı zamanda hatasızlığından emin olmak için tam ezber gibi netlik ve kesinlik gerektiren kusursuz hafıza ve konuşma zekası aracılığıyla elde edilen tanıklıklarla düzenlenmiştir.

Bu kitap, “tüm kitapların kaynağı” olarak tanımlanan muazzam bir edebi eserin kaydı mıdır yoksa gerçekte diğer herhangi bir antik edebi eserden bir farkı bulunmamakta mıdır?

Kuran’ın, ne Muhammed’in hayatı boyunca ne de onun ölümünün hemen ardından düzenlendiğine dair bir kanıt bulunmaktadır, fakat daha ziyade, kanıtlar Kuran’ın peygamberin ölümünü izleyen 150 ila 200 yılı aşkın bir zaman dilimi içerisinde derlenip yayıldığını göstermektedir ve Kuran sonunda 8. veya 9. yüzyılda saygın görülen bir edebiyat eseri olarak yerini almıştır.

Alimler, Kuran’da yer alan sözlerin tek bir kişi tarafından değil, birkaç yüzyıl boyunca bir grup kişi tarafından toplatıldığı sonucuna varmışlardır.

Kuran’ın en eski kopyası, Hicazi el yazısıyla, yaklaşık olarak M.Ö 790 yılına uzanmaktadır, bu tarih neredeyse Muhammed’in vefatından 150 yıl sonrasına denk gelmektedir.

Varlığını sürdüren en eski el yazması bölümleri dahi, Muhammed’in yaşadığı zamandan yaklaşık 100 yıl kadar ayrılmıştır.

Artık mevcut olmayan Osman’ın nüshalarına ek olarak, İslam alimleri her ne kadar aksini iddia etseler de, bu çelişki metinleri içeren Küfi yazısı, Osman zamanında kullanılmıyordu ve Osman’ın vefatından 150 yıl sonrasına kadar ortaya çıkmamıştır.

Ayrıca, varsayalım ki; Arapça ilahi bir dil ve Kuran Allah tarafından oluşturulmuş, peki bu durumda Kuran neden iletişimini yabancı sözler veya Akadiyen, Asurlu, Farsi, Süryanice, İbranice, Yunanca, Arami ve Etiyopyaca gibi diller vasıtasıyla aktarmıştır?

Kuran o kadar sahihse, neden orijinal metinler günümüzde hala mevcut değildir, sonuçta İslamiyet’ten önceki dönemlere ait belgeler hala tamamen sağlamken, neden Kuran’ın orijinal metinleri günümüzde mevcut değildir? Muhakkak, Allah egemenliğiyle kendi kutsal metnini koruyabilir.

Kuran’ın tarihiyle ilgili olarak; söylendiğine göre, Muhammed’in kişisel katipi olan Zaid ibn Thabit emri altında derlenip düzenlenmiştir. Ebu Bekir’in emri altında olan Zeyd’in, Muhammed’in sözlerinden bir belge alması ve oluşturması gerekmekteydi.

Dolayısıyla, üçüncü halife olan Osman’ın dönemi süresince, Kuran’ı standartlaştırmak ve tüm İslam toplumu üzerinde tek bir metnin etkili olması amacıyla kasti teşebbüslerde bulunulmuştur, bu da daha sonraları tüm diğer belgelerin yok edilmesi sırasında Zeyd’in el yazmasının diğer nüshalarının oluşturulmasına neden olmuştur.

Şimdi kim bu metinlerin standart olduğunu söyleyebilir ki, sonuçta içlerinden bazıları Muhammed’in şahsi arkadaşı olan inanlı topluluğuna karşı, mutlak otorite konumunda olan tek bir adam bulunmaktaydı.

Günümüzde, daha önce var olan metnin yanısıra birçok nüshaya sahibiz. Elimizde olanın hakikaten gerçek Kuran’ı temsil ettiğini ve Muhammed’in dahi tüm içeriği kabul ettiğini nasıl bilebiliriz ki?

Ayrıca, el yazmaları kanıtı yok edildiği için, daha sade bir metin oluşturmanın kesin ve doğru bir yoluna sahip değiliz.

Bu, Zeyd, Abdullah ibn Mas’ud, Abu Musa, and Ubayy el yazmalarının dördü arasındaki fark; tümünün sapma ve yazıdan çıkarılma içermeleridir, ancak metinlerin yaratıcıları, Muhammed’le ilişkileri bakımından güvenilir bireylerdi.

Abdullah Mas’ud, Kuran ezberini gerçekleştiren bir öğretmen ve Ubayy ise peygamberin katibi olarak Muhammed tarafından atanan kişiydi.

Kafama takılan soru; kimin el yazmasının doğru olduğu veya peygamberin kişisel öğrencileri arasında yer alanlardan hangisinin daha yetkili olduğudur.

Diğer toplumlar tarafından kabul ve saygı gören metinler mevcutken, nasıl olur da Osman doğruluk konusunda mutlak otorite olmaktadır?

Aynı zamanda, Zeyd metinleri derlediğinde, “taşlama” hususundaki bazı sözleri dahil etmeyi unutmuştur.

Metni biraraya getirmek için onca uğraştan sonra, metin Kufa valisi olan al-Hajjaj tarafından gözden geçirilip, düzenlenmiştir.

Hemen 11 metni değiştirdi ve sonunda yaptığı değişiklikler yediye indirildi.

Bu uygulamayı takiben, alınan son metinden orijinal bir belge olan Hafsah metni, daha sonra Medine valisi Mirwan tarafından yok edildi.

Kuran’ın bir diğer olağanüstü özelliği; metinde iyileştirme olarak açıklanan, aslında içsel çelişkilerle baş etme yolu olarak kullanılan belli kısımların iptal yöntemidir.

Zaten kusursuz olan bir şeyi nasıl düzeltebileceğinizi merak ediyorum, sonuçta bu vahiy sadece 20 yıllık bir süreyi kapsıyordu ve herhangi bir iyileştirmeye ve kültürel standartların değerlendirilmesini kolaylaştırmaya ihtiyacı yoktu.

Fesih (iptal etme) sayısının 5 ila 500 arasında olduğu söylenmektedir. Diğerleri 225’e yaklaştığını söylerler. Bu durumun gösterdiği şey; fesih bilimi gerçekte hatalı bir bilimdir, sonuçta hiç kimse gerçek anlamda bu ayetlerin kaçının iptal edildiğini bilmemektedir.

İçsel çelişkilere ek olarak, aynı zamanda gramatik hatalar bulunmakta ve bilimsel çelişkilere de rastlanmaktadır.

Olaylardan 250 yıl sonra 9. yüzyılda aniden ortaya çıkan hadislerin katılımıyla tüm bu çelişkilerde artış gözlenmiştir.

600,000 orijinal hadis sözleri, o dönemde tedavüldeydi, 7,000’den biraz daha fazlası varlığını sürdürdü, geriye kalan geleneklere air %99’luk ait bölüm ise, hatalı olarak tasnif edildi.

%99’u hatalıysa, bu durumda Al Bukhari’nin onaylandığı %1’lik bölüme nasıl güvenebiliriz?

Müslüman gelenekleri, ayrıca anlatımcıların ya da, nihayetinde 8. yüzyıldan daha erken olmamak üzere, derlenen Kussas’ların sözlü aktarımları vasıtasıyla yayılmıştır. Bu hikayeler, genel folklörden alınmış ve süslenmiştir, böylelikle İslam’a büyük bir tahrifat getirmiştir.

Eğer telefon oyunu veya büyük bir grupla kulaktan kulağa oyununu oynadıysanız, sonunda çoğunlukla son kişiye aktarılan olayın tamamen farklı bir hikaye olduğunu anlarsınız.

Şimdi bunu yüzü aşkın yıla yayın, bu uygulamanın sonucunun ne olacağını düşünüyorsunuz?

Kuran’ın, Allah’ın tasarısı olarak veya kendisine eşdeğer olabilecek bir edebi eserin mevcut olmadığı en büyük mucize olarak değerlendirilmesi, kulağa birçok açıdan asılsız bir abartma gibi gelmektedir.

Kuran, akıllarda yanıtlardan çok soru işaretleri bırakmaktadır.

Kuran çok üstün, mükemmel bir edebiyat eseri midir yoksa şöhretinin gerekçesine ait beklentileri karşılayamamakta mıdır?

Diğer herhangi bir edebiyat eseriyle kıyaslanamayacak metin güzelliğine mi sahiptir? Bu dinleyenlerin takdirine kalmış bir fikirdir. Sonuçta Kuran’ın aktarımda bulunduğu, diğerlerinin düşüncelerini temel alan bu edebi türden üstün olan çok sayıda klasik edebiyat eserleri mevcuttur.

Rakipsiz olduğu varsayılan bir kitap olmasına rağmen, sıklıkla bazı noktalarda tutarsız ve kötü bir şekilde düzenlenmiş olarak tanımlanmaktadır, aynı zamanda kitabın orijinalliğiyle ilgili tarafsız görüşlerinden daha fazlasını aktarabilecek kişilerin eleştiri ve tahkiklerine karşı koyamamaktadır.

Bu harekete dahil olan diğer insanlar için, bu din, içeriği hakkında eleştirel bir şekilde inananları düşünmekten alıkoyan mantıksız bir teslimiyetin, sorgulanmayan bir taraflılığıyla itaatkar bir şekilde kabul etmesidir.

Metni sorgulamak, Müslüman anlayışının çok ötesinde olan Allah’ı ve peygamberi sorgulamaktır, bu da ihanet ve isyan olarak görülür ve sonsuz etkilere sahip korkunç akibetlerle sonuçlanır.

Kuran’ın, İslam’ın tüm bu değişimli safhalarından sonra hala ayakta kalmasının bir mucize olduğunu düşünebilirsiniz, ben yine de belirtmek isterim ki; benim için mucize olan bu mesajın, kanıta dayalı ilahi bir vahiy olduğuna inanmaktır.

Sonuç olarak, Kuran hakkında gerçekten başka yoruma sahip değilim. Geriye söyleyebileceğim tek şey kaldı; umarım açık sözlü ifadeler kullanarak, anlatmak istediğim konuyu abartmamışımdır ve Müslüman dostlarıma karşı saygısızlıkta bulunmamışımdır.

Bunu gerçekleştirmek zordur, çünkü bir din kişisel inanç bünyesinde çok fazla empoze edildiğinde, bunun dışındaki ifadeler, din zihniyetine karşı bir isyan, tehdit veya bir çeşit düşmanlık olarak değerlendirilmektedir.

Paylaştığım konular, kutsal olarak değerlendirdiğiniz metinlere karşı şüphe duymanızı sağlamak yerine, sadece sizi öfkelendirmeye yettiyse, lütfen beni bağışlayın.

Tekrarlamak istiyorum ki; amacım kimseyi rencide etmek değil, aksine gerçeği savunmak ve en sonunda bizi nereye götürürse götürsün doğruluk yolunda yürümektir.

Son olarak, bu konu hakkında daha fazla bilgi edinmek için, bu blogta yer alan konularla ilgili olan Jay Smith tarafından kaleme alınmış makalelere başvurabilirsiniz.

 

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

jesusandjews.com/wordpress/2012/04/01/tanriyla-nasil-iliski-kurulur/

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

İsa ve İslam

jesusandjews.com/wordpress/2009/11/09/is-the-quran-sacred/