Archive for the ‘Islam’ Category

Dinsel Törenlerle Arınma ve Temizlenme

Thursday, October 30th, 2014

Dünyadaki büyük dinlere baktığınızda, regl, flatülans, uyku, cinsel ilişki, bilinçsizlik, kan dolaşımı, sperm, kusmuk ve hastalık vesaire gibi günlük aktiviteleri de içinde bulunduran çocuk doğumu ve ölüm gibi normal hayattaki olaylarla bağlantılı olan dini törenlerle arınma yöntemleri vardır.

Diğerleri bütün vücudunu suya batırmayı tercih ederken, bu arınma ayinlerinin bazıları da Bahai İnancında olduğu gibi temizlenmeyi içermektedir.

Müslümanlar ’da abdest ve boy abdesti bulunurken, Yahudiler el yıkama ve Mikve gibi uygulamalara sahiptirler. Hindular kutsal Ganj nehrinde yıkanırlar ve Achamana ve Punyahavachanam gibi arınma ritüellerini yerine getirirler. Şintoizm dininden olan kişiler Misogi yaparken, Amerikan Kızıl Derilileri ise Buhar Kulübesine sahiptirler.

Bu dinler birçok konuda ve dünya görüşlerinde farklılıklara sahip olsalar da, bir şekilde suyu içinde bulunduran bir takım benzerlik ve yakınlığa sahiptirler. Su ile birlikte insanlar bilinçli bir şekilde içinden gelen bir farkındalık sonucu kirliliğini giderir. Bu yüzden evrensel çözücü ve arınma aracı olan su ile birlikte yapılan hareketler temizlenmeyi sembolize etmektedir.

Bazı dini ifadelerde bulunan kendinin farkında olma, eski vecizelerde görülen arınmış olanın tanrının yanında olduğu yöntem bilimsel yaklaşımına göre insan bilincinin sınırlarını aşan gerçekliğe yönelik düşünceli bir anlayış haline gelmektedir. Ancak dini itibarsızlık ya da memnuniyetsizlikle ilgilenen yeterli bir araç olarak ya da kutsal varlık olarak adlandırılan arınmış olanlar için hazır olarak uygulanırken, bu fiziksellikle ya da materyalizmle arasında bir bağlantı olduğunu söylemek, sezgisel olarak tam bir arınma anlayışı ya da sürdürülebilir bir arınma etkisi eksikliğiyle beraber bitmek bilmeyen bir yıkama döngüsüyle aynı aktiviteleri tekrar tekrar yapması gerektiği için ters etki yarattığı kanıtlanmıştır. Kutsama ve kutsallık ihtiyacına olan bu reaksiyonlar, zamanın kısalığıyla aksi ispatlandığı için kısa süreli olan ve sık sık insanoğlunun ahlaksızlığı ve kusurlu oluşuna maruz bırakıldıklarından dolayı kendilerini sürekli olarak tekrar tekrar yıkadıkları için bir fayda yığını oluşturma da başarılı olamamışlardır. Bu yüzden tekrar tekrar arınma olayının ebedi anlamda ortadan kaldırılması pek mümkün değildir çünkü kendi benliklerinin ulaşılamayan kısımlarına onların beşeri kalplerindeki kirliliği ortadan kaldırarak ulaşabilen birisine ihtiyaç duymaktadırlar.

Her halükarda yıkanma ve yıkamayla ilgili hijyene dayalı bazı pratik faydalar bulunmaktadır ancak bu alışkanlığa bağlı dış derinin yüzeysel olarak tedavi edilmesinin kişisel özellikleri aracığıyla ki bunlar samimi olabilir ya da dışarıdan bir bilgelik şekli olarak görülebilir, bir bireyin iç ve dış görünüşü arasında direk bir ilişki kurmak çok doğru olmayabilir çünkü bu kişiler fiziksel gerçekliği manevi olan ve ölümsüz ruh ile birleştirirken bireysel ruhani varlığa katkıda bulunduklarında, yüzeyselliğin ötesine nüfuz etmekte başarısızdırlar.

Haham Yeşua yoldaşları Yahudilere işaret ederek o tarz uygulamaları şöyle belirtmiştir:

Matta 15:1-2,11, 17-20
15 Bu sırada Yeruşalim’den bazı Ferisiler ve din bilginleri İsa’ya gelip, “Öğrencilerin neden atalarımızın töresini çiğniyor?” diye sordular, “Yemekten önce ellerini yıkamıyorlar.”
11 “Ağızdan giren şey insanı kirletmez. İnsanı kirleten ağızdan çıkandır.”
17 “Ağza giren her şeyin mideye indiğini, oradan da helaya atıldığını bilmiyor musunuz?
18 Ne var ki ağızdan çıkan, yürekten kaynaklanır. İnsanı kirleten de budur.
19 Çünkü kötü düşünceler, cinayet, zina, fuhuş, hırsızlık, yalan yere tanıklık ve iftira hep yürekten kaynaklanır.
20 İnsanı kirleten bunlardır. Yıkanmamış ellerle yemek yemek insanı kirletmez.”

Bu meselenin diğer yönünü kirleten insanlardan ziyade, ahlaki bozukluklardan geriye kalan suç ve utancın kirliliğini kaldırmak için algı ve anlamanın daha derin bir farkındalığıyla bu mesele ilgilenebilir. Bu bize Lady Machbet’in “Dışarıda, lanetli nokta” diye Kral Duncan’ın ölümünde onun rolünü ilgilendiren, günahla lekelenmiş katliamı kendi ellerinden uzaklaştırmak için bağırdığı Shakespeare’in oyunu hatırlatmaktadır.

Bu dini törenleri yerine getirirken bazı konularda, onların hareketleri yoluyla ahlaksızlık durumlarını açık bir şekilde itiraf etmek dolaylı bir yol almaktadır. Bu yüzden yıkamak insan kabiliyetini ve kendi çabalarını gizemli bir şekilde işi yaparak, yeteri kadar ahlaki bozukluklarıyla uğraşarak ve arınmak için olan bu zorunlu dürtüyle beraber bir cevaplama yolu haline gelmektedir.

Tekrardan, uzlaşmak ya da bu meseleleri sınırlı ve bağımlı insan yetenekleri aracılığıyla onaylamak için yeterli yolların bir haliyle dengelemek için tövbekâr bir hareket olarak ve bu çeşitli yöntemlerle yatıştırmak, lütuf elde etmek ve insan faktörlerine bağımlı yetenekler olduğu için, bu dini törenleri yerine getirirken farkındalıkları, arzuları ve dindarlıklarının bir etkinlik göstermede başarısız olduklarına inanıyorum. Bunun herhangi bir şekilde mümkün olsa bile, durumları ya da arınmış oldukları durum ne zaman affedilmek için yeterli olacak ve ne derecede bir ovalama kalıcı bir şekilde ruhlarını ve tinlerini geçmişten geleceğe kadar karartmış kalplerinde etkisini bırakan dövmenin izlerini silmeye yeterli olacak?

Sonuç olarak, bütün insanların içinde kutsal Tanrı’nın standardını bozduğumuza dair gerçek bir vicdan algısı vardır ve bu önemli çatışmayı da ortadan kaldırmakta başarısız olanlar için gelecekte bir yargılama olacağı algısının yaklaştığını Tanrı göstermektedir.

Romalılar 2:14-16
“14 Kutsal Yasa’dan yoksun uluslar Yasa’nın gereklerini kendiliklerinden yaptıkça, Yasa’dan habersiz olsalar bile kendi yasalarını koymuş olurlar. 15 Böylelikle Kutsal Yasa’nın gerektirdiklerinin yüreklerinde yazılı olduğunu gösterirler. Vicdanları buna tanıklık eder. Düşünceleriyse onları ya suçlar ya da savunur. 16 Yaydığım Müjde’ye göre Tanrı’nın, insanları gizlice yaptıkları şeylerden ötürü İsa Mesih aracılığıyla yargılayacağı gün böyle olacaktır.”

Tanrı karşıtı olan kandırılmış psikopatın düşmanlığı düz bir şekilde kişisel mekanlarını, kendi inançlarına göre dinin iradesi zayıf insanların toplandığı ve inandıkları bir yer bulabilmek için Freudyen fantezisinin sinir hastalığına yenik düştükleri bir meydan olarak görmelerinden dolayı çıkmaza gittiğini düşündükleri bir yolculuğa çıkmayı reddederken, İnsanoğlu bu yolculuğu aydınlığa taşımak için çözüm ararken bir çığır açarak, bu gerilimle başa çıkabilmek için kuruntusal dini ideoloji diyalogları oluşturarak ve yaratarak mücadele etmiştir. Ne kadar ilginçtir ki, insanoğlu her iki yolla da üzerinden geçmek veya bu meseleyle başa çıkmak için Yaratıcıdan gelen bu vicdani çağrıyı kendi yönetmek için yöntemler bulmuştur.

Bu krize yanıt olarak, diğer dini ifadelerin aksine insanoğlunun bulmaya, yaklaşmaya ya da Tanrı’ya ulaşmasıyla alakalı değil aksine Tanrı’nın insanoğluna ilişkisel bağlamda güvenilir bir yanıta karşılık olarak takip ettiği İsa’nın yaptıkları ve kişiliği aracılığıyla gerçekleştirilen bir çözüm önermek isterim. Bu yüzde, bunun güçle, zayıflıkla ya da insanoğlunun kişisel becerileriyle alakası yoktur. Arınma temizlenme, bizim tarafımızdan değil de Tanrı tarafından karşılıksız bir lütuf olarak bahşedilen yoldaşlık ve Tanrı’ya tapmayla sonuçlanır.

Titus 3:5
5 Ama Kurtarıcımız Tanrı iyiliğini ve insana olan sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruh ’un yenilemesiyle yaptı.

Romalılar 6:23
23 Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı’nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa’da sonsuz yaşamdır.

Efesliler 2:8-9
İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır. 9 Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.

1. Yuahnna 1:7
7 Ama O ışıkta olduğu gibi biz de ışıkta yürürsek, birbirimizle paydaşlığımız olur ve Oğlu İsa’nın kanı bizi her günahtan arındırır.

Yuhanna 1:9
9 Ama günahlarımızı itiraf edersek, güvenilir ve adil olan Tanrı günahlarımızı bağışlayıp bizi her kötülükten arındıracaktır.

Hristiyanlığa inanmanın diğer dini ifade etme şekillerinden farklı olmadığın su ile vaftiz etme törenini göz önünde bulundurarak iddia edebilirsiniz ve bu görüşünüze bazıları için kilisede kimlik sahibi olmak için yapılan normal bir yıkanma gibi göründüğü için ben de katılıyorum ancak esas itibariyle sahte inananlardan başka kimler arınmamıştır ki. İnancın merkezi prensibi olan gerçek vaftiz etme olayı ilk önce yargısal olarak bütün inananları dürüst insanlar olarak ilan ederek kurtarıcı gibi kişisel değişim aracı olan ve yeniden canlanma sürecinde içeriden gelen bir dönüşüm getiren Kutsal Ruh ‘un dönüşümüyle beraber onları günahlarından arındıran İsa’nın kusursuz ve kıymetli kanının tesirli ve arındırıcı sembolü ya da dışarıya yansıyan işareti olarak işlev görmektedir. Bu yüzden su ile vaftiz etme eylemi, bir sıvıdan oksijen ve hidrojen elementlerinin birleşmesiyle ortaya çıkan faydaya tanıklık veya şahadet etmek için gelmedi, aksine İsa’nın kurtarması ve Kutsal Ruh ‘un yaşam veren suyunun bir güç kaynağı olarak bünyesinde bulunarak, o kişinin kalbinin ve hayatının değiştiğinin kanıtı olarak bulunmuştur. Günahlardan arınma ve Kutsal Ruh lütuflarını veren Tanrı’nın kendisidir ki bunlar vaftiz yapan kişilerin suya sokup çıkarma çabalarıyla var olmamıştır. Bu yüzden suyla vaftiz etme, Tanrı’nın cennete ait gerçekliğiyle ilgili gücünün sadece bir anlık bakışıdır. İnsan iradesi ve fıtratıyla doğan dini aktiviteler gibi değil de, aksine rahimde yeni bir insana hayat verme işlemi gibi yükseklerden doğan ya da İsa ve Kutsal Ruh ile tekrar doğan Tanrı’nın başlatmasıyla beraber olan bir şeydir. Bu yeni doğma olayı Hindu ve Budistlerin tekrardan dünyaya gelme kavramıyla karıştırılmamalıdır çünkü bu olay Onun ilk adımından sonra Onun kurtarılmasındaki inanç ve güvencin cevabına takiben Kutsal Ruh’u beklenmedik olarak bildiren İsa’nın yaptıklarının sonucudur.

Yahudilerin peygamberine göre kutsal metinler bu gerçekliği İsrail’in gelecekteki kurtarılmasına benzetmektedirler

Hezekiel 36:25-27
25 Üzerinize temiz su dökeceğim, arınacaksınız. Sizi bütün kirliliklerinizden ve putlarınızdan arındıracağım. 26 Size yeni bir yürek verecek, içinize yeni bir ruh koyacağım. İçinizdeki taştan yüreği çıkaracak, size etten bir yürek vereceğim. 27 Ruhumu içinize koyacağım; kurallarımı izlemenizi, buyruklarıma uyup onları uygulamanızı sağlayacağım.

Haham Yesha onu Çadırların Festivali ya da Sukot sırasında bu yolla söyledi

Yuhanna 7:37-39
37 Bayramın son ve en önemli günü İsa ayağa kalktı, yüksek sesle şöyle dedi: “Bir kimse susamışsa bana gelsin, içsin. 38 Kutsal Yazı ’da dendiği gibi, bana iman edenin ‘içinden diri su ırmakları akacaktır.’ ”
39 Bunu, kendisine iman edenlerin alacağı Ruh ’la ilgili olarak söylüyordu. Ruh henüz verilmemişti. Çünkü İsa henüz yüceltilmemişti.

Antik Yahudiler Tanrı’ya olan dini görevlerinde geçici bir tatmine sahiptiler ancak, Tevrat 10’da belirtildiği gibi bunlar gerçek değil sadece semboldüler. Arındırılmamız için İsa’nın sunuşu bir kere verildi ve dünyanın günahlarını alıp götüren “Tanrı’nın kuzusu olarak” ebediyete kadar kendini bir sunu olarak feda etti. Bugünlerde Yahudiler için dua etme, oruç tutma ve salih amel ayinlerinin tatmin edici olduğunu söyleyerek bir kurbana ihtiyaçları yoktur demek, Tevrat’a olan teslimiyeti inkâr etmek ve yazılmış olan kutsal metinlere karşı bir isyan ve itiraz hareketinin göstergesidir. Levililer 17:11

11 Çünkü canlılara yaşam veren kandır. Ben onu size sunakta kendinizi günahtan bağışlatmanız için verdim. Kan yaşam karşılığı günah bağışlatır.

Ne kadar Mitsva’yı uygularsan uygula, yeteri kadar yaptığını ya da Yeşaya 53’de Tanrı’nın merhamet ve lütfunun şart koştuğu Mesih aracılığıyla kurban etmenin dışındaki günahlarının af olduğunun bir garantisi var mı?

Benzer şekilde Müslüman arkadaşlar için İsa’nın ölümünü peygamberlik makamındaki bir bozukluk olarak kabul etmek, bu olayın tamamıyla Tanrı’nın görkemli planı; İbrahim’in yerine koyulan bir kefaret sağlama ve bunu geçici olarak itibarı lekelenen ve utanç içinde kalırken çarmıha gerilmeye dayanarak birçok kişinin zafere ulaşmasını sağlayan ve neşeli amaca ve olaya ulaşan kişi üzerinden gerçekleştirmiş olduğunu tamamıyla kaçırmaktadırlar, İbraniler 2:9-18; 12:2.

İsa’nın Çarmığa Gerilmesi ve İslam

Sonuç olarak, İsa sana tamamıyla ve bütünüyle tatmin olacağın ve ruhunu tazeleyebileceğin yaşam suyunu verebilir ve Cennetin Babası seni bu suya gönderse bile, senin o sudan içmene izin vermeyecektir. Bu yüzden son olarak seni Samiriyeli o kadınının yaptığı gibi, seni tekrar susuz ve yüksekte bırakacak sahte dinlerden, tarikatlardan ve felsefelerden uzak durarak, ruhunun susuzluğunu giderecek bu yaşam veren suyu istemeye davet ediyorum.

Yuhanna 4:10, 13-14
10 İsa kadına şu yanıtı verdi: “Eğer sen Tanrı’nın armağanını ve sana, ‘Bana su ver, içeyim’ diyenin kim olduğunu bilseydin, sen O’ndan dilerdin, O da sana yaşam suyunu verirdi.” 13 İsa şöyle yanıt verdi: “Bu sudan her içen yine susayacak. 14 Oysa benim vereceğim sudan içen sonsuza dek susamaz. Benim vereceğim su, içende sonsuz yaşam için fışkıran bir pınar olacak.”

Son olarak İsa seni davet ediyor!

Matta 11:28-30
28 “Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm. 29 Boyunduruğumu yüklenin, benden öğrenin. Çünkü ben yumuşak huylu, alçakgönüllüyüm. Böylece canlarınız rahata kavuşur. 30 Boyunduruğumu taşımak kolay, yüküm hafiftir.”

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

Ritual cleansing and purification

Paganizm ve İslam

Thursday, October 30th, 2014

Aşağıdaki yazılarımda çok tanrıcılığın ve putlara tapmanın İslam üzerindeki İslamiyet öncesi etkilerini yazdım.

The Crescent Moon and Star of Islam
Kabe kutsal mıdır?

İslam içinde Paganizmle ilgili olan meşhur söylentilerden bir tanesi de iddialara göre Muhammed’in sure 53:19-20’de anlattığı ve İbn-i S’ad ve Ebu Cafer Taberi gibi güvenilir kişilerin Muhammed’le ilgili olan biyografilerinden alınan ilk dönem İslam kaynaklarında tarihsel olarak kaydedilen, “Şeytani ayetlerdir”. Her koşulda bu bölüm söylenilene göre Mekkeli yerlilere, tanrıçalarının ya da El-Lât, El-Uzza ve Manat olarak bilinen bayan tanrıçaların meşrutiyetleri ve etkili bir aracılık yapmaları sonucunda, konaklama yeri olmuştur. Aksi takdirde, yakınlarını ve komşularını İslam’a döndürmek için Allah’ın 3 kız çocuğu olarak işaret edilmiştir ancak, daha sonraları ortadan kaldırılmış ve şeytandan gelen bir ayartma olarak görülmüştür. Bu sebeple de Cebrail, Muhammed’i Kuran’ın 22:52,53 ayetine işaret eden vahyin saflığını bozduğu için, 53:21,22’inci ayetle birlikte bu sahte tanrıların kaldırmasıyla eleştirmiştir.

Özetle, bu anlatılar bu akımın, daha çok Muhammed’in sırtını Mekke’ye dönerek kuzeyde Kudüs’e doğru dua ettiği ve Medineli Yahudilere kolaylık getirdiği ve sonrasında da Yahudiler onunla birlikte gelen mesajını şiddetle reddettiklerinde onları Medine’den kovduğunda fikrini değiştirmesindeki gibi ikili olma durumunu göstermektedir.

Bütün bu mesele İslam’ın “Şahadet” gibi katı bir bildirisindeki merkezi inanç ilkesiyle, Tanrı’nın tek olmasını ve gerçek bir peygamber olarak Muhammed’i hata yapmaktan ilahi bir şekilde koruyan “İsmet” öğretisiyle birlikte Muhammed’in rolünün meşrutiyetiyle ilgilenen bir inanç formülüyle ki bu durumda Cebrail’in Muhammed’e Allah’ın kelamlarını yanlış hale getirmesinden dolayı yaptığı kusursuz dikte göz önünde bulundurulduğunda, çatışmaktadır. Benzer şekilde Muhammed’in diğer vahiylerinden belki de kişisel üretme ya da şeytani esinlenme olma ihtimalleri göz önünde bulundurularak, şüphe duymak mantıklı gelebilir.

Sonuç olarak bu, sevilen ve saygı duyulan bir peygamber olarak Muhammed’i hoş olmayan ve kötüleyen bir temsil olabilir ancak, Müslüman savunucular tarafından basit bir şekilde bu olayı bir test olarak ya da tamamıyla edebiyatın hep beraber inkâr edilmesi olarak görüldüğü için, doğaçlama ifadelerden ciddi ölçüde ayrı tutulmalıdır.

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

Paganism and Islam

Muhammed ve Mucizeleri

Thursday, October 30th, 2014

Kuran Muhammed’in gösterdiği tek mucizesinin, Kuran’ın vahiylerle birlikte mucizevi bir şekilde onun aracığıyla yer yüzüne ulaşması olduğunu ima etmektedir, Sure 29:49-52, 17:90-93 ve aşağıdaki sayfada Kuran’la ilgili daha fazla şey yazdım:

Kuran kutsal mıdır?

Eğer Kuran’ın bu bölümleri doğru ise, bu durum Muhammed’in ağlayan bir ağacın gövdesinin üzerine elini koyarak onu rahatlattığı(4.783) ve Hira dağlarının arasında ayın ikiye bölündüğü mucizesini Mekke halkına gösterdiği(5.208) olaylarının anlatıldığı ve İslam toplumu tarafından kabul edilen Sahih Bukhar’inin garip animist iddialar içeren hadis kitabı gibi İslami edebiyatla çelişmektedir.

Açıkça görünüyor ki halka ait bu hikâyeler kurmaca ve hayalidir ve efsanenin hayalini temel aldığı için inanılmaz hikâyeler içeren Nag Hammadi yazmalarındaki uydurma, epigrafik ve agnostik gerçeklere benzemektedir. Bazı Müslümanlar bu sahte Hristiyan edebiyatını, acılı ancak görkemli ölümünde İsa’nın çektiklerini inkâr ederek Kuran’ın konumunu ispat etmek için bile kullanmaktadır.
Aşağıdaki sayfada İncil’in bu tarihi olaya olan şahitliğini doğrulayan, çarmıha gerilme ile ilgili başka bir makale yazdım:

İsa’nın Çarmığa Gerilmesi ve İslam

Sonuç olarak Nag Hammadi gibi Sahih Bukhar’i de, İsa’nın ve Muhammed’in hayatlarından birçok yıl sonra geldiler ve bu da anlatılarında kişi ve yaptıklarıyla alakalı bir mitoloji oluşturmak ve anlatılarını süsleyerek güzelleştirmek için yeterli zamanı onlara sağlamaktadır.

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

Muhammad and Miracles

 

 

Holman QuickSource Guide to Christian Apologetics, copyright 2006 by Doug Powell, ”Reprinted and used by permission.”

Son Peygamber İsa

Thursday, October 30th, 2014

Geçenlerde Müslüman bir arkadaşım bana Muhammed’in en son peygamber olduğunu söyledi. Bu inanış Yahudi kutsal metinleriyle birlikte gelmiştir ve Tesniye 18:15’de bulunabilir.

Bu kutsal yazılar hiç bir zaman, yabancı bir dini temsil eden ve Yahudiler için bu kehanetin yanlış bir şekilde uygulandığı uydurma bir tanrısal varlık ve idol oluşturan İslam’ın kurucusuna hitap etsin diye yazılmadı.

Musa bu kelimeleri özellikle Yahudilere anlattı ve nihayetinde Yahudiler tarafından bir Yahudi yoldaşa yönelik uygulamasını buldu. Sonuç olarak Tevrat İsrail’in anlaşma yanlısı insanlarıyla birlikte ve Acts 7:37’de Stephen’ın yanı sıra, Acts 3:22’de Peter’a göre orijinal halini oluşturdu.

Musa İsrail oğullarına, Tanrı sizin kardeşlerinizin arasından benim gibi bir peygamber çıkaracaktır dedi. Bu metni incelerken dikkat edilmesi gereken ve Yahudi mirasına uygulanan “kardeşler” kelimesidir.

Yahudiler ve Araplar arasında geçmişe ait bir takım bağlar bulunsa da, metin düz bir şekilde o kitabın halkına ya da İsrail halkına işaret etmektedir. Sonuç olarak bu kutsal metin Hristiyanlar tarafından saptırılmadı ya da kutsal kitaba göre olan metinlerle değiştirilerek yanlış bir şekilde temsil edilmedi. Bununla birlikte Tevrat, İsa’ya bir unvan ya da peygamber statüsü vermekten hoşlanmayan Yahudiliğin en önemli parçası haline geldi.

Siz de Yahudiliğin ana akımının İsa’yı büyük bir peygamber olmasını reddettiği görüşüne kapılabilirsiniz ancak, onlar aynı şekilde İslam’ın kutsal metinle birlikte aldığı özgürlüklerle de aynı fikirde olmayacaklardır.

Sonuç olarak İsrail’in peygamberlere özgü çalışmalarını incelediğinizde, Yahudi toplumunda reddetmenin birincil reaksiyon olduğunu göreceksiniz. İsa’ya uygulanan en önemli Mesih’e ait kutsal yazılardan bir tanesi Yeşaya peygamberden gelmektedir. Yeşaya 53’de İsa’dan, insanlar tarafından hakir görülmüş ve reddedilmiş ancak Tanrı tarafından kabul edilmiş, acı çeken bir hizmetçi olarak bahsetmektedir. Kutsal kitapların en nihai amaçlarını ve tamamlanmalarını buldukları otorite olarak kabul edilen İsa’nın hakiki konumunu reddetmemeniz için dua ediyorum.

Peygambere ait söz için, “duyabilenlerle” ve iletilerini ve tamamlanmalarını kişilikte ve İsa’nın yaptıklarını oluşturmakla sonuçlanan “varisi” ayırt etmek için hizmette bulunmuştur. İbraniler 1:1-2 Tanrı eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez çeşitli yollardan atalarımıza seslendi.2 Bu son çağda da her şeye mirasçı kıldığı ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğluyla bize seslenmiştir.

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

Jesus the Last Prophet

İslam’ın Kadına Olan Bakış Açısı

Thursday, October 30th, 2014

İslam toplumlarında belki de kadın haklarına dair farklı standartlar bulunmaktadır ancak Kuran’da geçen beyanlara ve hadis kitabını ele aldığımızda, kadının hayatta boyun eğen ve küçük düşürülmüş bir rolü bulunmaktadır.

İslam’ın görüşü öncelikle ataerkildir ve bazı durumlarda kadınların gereksiz yere sömürülmesini ve gereğince davranılmamasına izin vermektedir.
Kuran 4:34’de kadınların dövülmesine dair verilen izinler verilmektedir.

Bir eş ile samimi bir ilişki kurarken insan içgüdüsünün en temeli, partnerlerin birbirini koruma ve umursamasına odaklanan ve güven veren bir ortam oluşturmaktan kaynaklanır. Peki, o zaman, bu düzeltici hareket nasıl olur da mantıklı bir aşkın oluşmasına öncülük eder? Eğer durum bundan ibaretse, koca hatalı olduğu zaman nasıl bir muamele uygulanacak? Peki, bu olay cevap olarak karşılıklı bir etkiyi gerektirmeyecek mi? Tabi ki de eğer hiç bir zaman hata yapmıyorsa ya da disiplin veya ahlaki üstünlüğünden dolayı düzeltilmeye ihtiyaç duymuyorsa durum değişir.

Belki de, hadis kitabının kadınlara yönelik disiplinle ilgili bir ihtiyaç görmesini açıklayan, kadınlarda bulunan aşağılıkla ilgili ahlaki bir bozukluk vardır. Hadis kitabı kadınlarda manevi ve ahlaki olarak bozulma olduğuna dair bakış açıları sunduktan sonra, şeytana karşı doğal bir yatkınlığa sahip olduklarını da söylemektedir. Hadis kitabı kadınların sadece az bir kısmının cennete giderken çoğunun cehenneme gittiğini ifade etmektedir. Müslüman 4. Cilt, 6597. Hadis, sayfa 1432 ve Müslüman, 4. Cilt, 6600. Cilt, sayfa 1432.

Ayrıca İslami idealler de erkek cinselliğinin ifadesi etrafında dönen kişisel çıkar kuramına(hedonisttik) odaklanmaktadır. Tanrıdan korkan Müslüman bir erkek cennette bir günde 100 tane bakire ile ilişkiye girme hazzı verilmiştir, 55. Sure. Cennete gitmeye hak kazanan kadın azınlığı da eşit şekilde mükâfatlandırılacak mı? Kocasının bir gün cennete ait bir yerde, bu edebi mutluluk kavramsal fikrinde olduğu gibi coşku ve erotik duygularla birlikte yabancı kadınlarla ilişkiye girdiğini düşünen, ömür boyu evli olan bir kadın nasıl olur da kendisini saygın olarak görebilir. Eğer onun amacı gelecekte cennete giderek bu edebi mutluluğa sahip olmaksa, onun karısıyla olan kısa dönemli ilişkisi ne anlama gelmektedir? Eğer ebediyette fiziksel zevklerle eğlendirilmek istiyorsa, bunun şu anda onunla olan ilişkinize de hizmet etmediğinden emin misiniz? Belki de bu hayatta sizinle tatmin olduktan ya da sizinle işi bittikten sonra, sizin onunla cennete gitmenize gerek kalmayacaktır çünkü artık onun isteklerini orada başkaları karşılayacaktır.

Ayrıca Kuran ve Hadis kitabı kadına hiç bir ehemmiyet vermeden erkeğin cinsi memnuniyetine dair bir talep bulundurmaktadır, Kuran 2:223, Mishkat Al-Masabih sayfa 691, Tirmidhi, Bukhari 7. Cilt, 121. Hadis, sayfa 93.

Buna ek olarak çeşitli İslami kültürlerde bulunan ve kadın sünnetini içeren, bekâretini sürdürmek ve cinsi isteklerini kısıtlamak için yapılan çeşitli ve cinsi sapkınlıklar bulunmaktadır. Bu şiddet eylemini Muhammed’in emredip emretmediğine dair bir tartışma bulunmaktadır ancak her ne olursa olsun birçok ülkede hala uygulanmaktadır.

İkincil olarak bazı Müslümanlar hayat kadınıyla birlikte olmayı ya da muta nikâhını yasallaştırmışlardır. Müslüman erkekler arasında seksüel arzulara olan ihtiyacı tatmin etmek için geçici evlilik saçmalığı başlığı altında izin verilmektedir.

Başka bir şey ise, belki de şeklen daha güç algılanabilir ancak aile bağları arasında sosyal problemlere sebep olabilecek çok eşlilik uygulamasıdır ve kültürel fonksiyon bozukluğu yaratabilmektedir.

Bu kültürel tecrübeler temel aldığında, dejeneratif etkilerini görmek için uzman bir sosyolog ya da antropolog olmak gerekmiyor. Herhangi biri belirli bir toplum adına etik değerler oluşturulmasına karşı çıkabilir ancak insanın varlığını evrensel olarak tanımlayan temel ihtiyaçlardan bahsediyoruz.

Belki de kendinizi tuzağa düşürülmüş olarak hissettiğiniz İslam’ın kültürel ağına kapıldınız ya da başkalaştırıldınız veyahut o kadar üzgünsünüz ki farklı bir şey bilmiyorsunuz. Bazı kadınların duygusal ve fiziksel suistimaller yoluyla İslam’ın suçlarından dolayı kurban edildiklerini görmüyor musunuz? Belki de bu gerçekliklerle yüzleşmek istemiyorsunuz. O zaman siz İslam’a karşı bir bağımlılık geliştirmişsiniz demektir. Belki de bu meselelere karşı akılsız ya da fikri olmayan bir birey olmanız öğretilmiştir ki bu da beni bir sonraki itiraza götürür.

Hadis kitabına göre kadınlar kısıtlı ya da az bir zekâ kapasitesine sahiptir. Bu bakış açısına göre kadınlar, değerlendirme yapamayan yarım akıllı kişiler olarak görülmektedirler. İnsanları onların alt tabakadan olduklarına inandırdığınızda, onları kontrol etmek ve yönlendirmek daha kolaydır. Dürüstlükten ziyade fiziksel becerilerin insanları yönettiği, erkeklerin hakim olduğu bir toplumdan bekleyeceğiniz de budur.
Bukhari, 3. Cilt, 826. Hadis, s.502

Bu bloğun acımasız ve iğneli göründüğünü biliyorum ve umarım direk yaklaşımımdan dolayı anlatmak istediğimi abartmadım. Tamamen adil olmakla birlikte, İslami kültürün alçak gönüllülüğünü takdir ediyorum ancak onların insan olmalarını engelleyen yaşam şeklinde kadınları esir olarak almayı bu sonlar gerekçelendirmiyor.

Sizleri, İslam’ın iddialarına ve onların kadınlara yönelik olan davranış ve hareketlerine eleştirel bir şekilde bakmaya davet ediyorum. Bu saplantı davranışlarını siz uygulamıyor bile olsanız, onları kutsal metinlerle gerekçelendiren İslam’ın taraftarları tarafından hala desteklenmekte ve uygun bulunmaktadır. Bu kadınların biz yardıma muhtaç olduğumuz zamanda bizi besleyen ve bizleri dünyaya getiren annelerimiz olduğunu hatırlayın. Tanrı’nın onlara vermiş olduğu yüce makamda, kişisel bakımımız ve insanlığın gelişmesini sağlayan kişiler olarak hak ettikleri saygıyı onlara gösterin.

İslam’ın kendi Tanrı’sını yarattığını bilmenizi isterim ve sadakatinize saygı duymakla beraber, yükselirken bir yıkım bırakan bir dinin boyunduruğu altında bulunan doğruluk iddialarına karşı çıkmaktayım.

İncil’deki Tanrı’nın karakterinin başlıca tanımı aşktır ve İslam bu tanrı görüşünün antitezi olarak bulunmaktadır. Tanrı adildir ancak aynı zamanda da merhametli, kibar, nazik, sabırlı ve barışçıldır. Bunlar Allah’la ilişkilendirdiğiniz özellikler olabilir ancak taraftarları arasında bunların kanıtları nerededir? En küçük kaynakların bile fakirlere katkı sağladığını görürsünüz ancak İslami yardımsever örgütlerinin imansız kişiler olarak görülen özellikle de diğer toplumlara karşı bir yardım da bulunduklarını göremezsiniz. İslam dini esinlenmeyle alakalı değildir, aksine terörle dolu şiddet ve güç ve tehdit kullanarak hükmetmeyle alakalıdır ve bunu da dünyaya olan etkilerine olanak sağlarken ve zorla kabul ettirirken kullanmaktadırlar. Sizi umursamaz ve asıl amacı dünyaya hakim olmaktır. İslami inanç ve uygulamayla kıyaslandığında kendi içerisinde bir tezat olan ılımlı bir Müslüman olduğunuz iddia edebilirsiniz.

Kendi fikirlerinizden bağımsız olarak davranışlarınızı dikte eden ve yöneten İslam’dır. Eğer bu tarzda İslami bir bakış açısının mensubu olmadığınızı söylüyorsanız, o zaman belki de siz göstermelik bir Müslümansınız ve bilinçaltınızdan Allah’a olan teslimiyete karşı çıkmaktasınız. Belki de kalbinizin derinliklerinde bir yerde bir şeylerin eksik olduğunu biliyorsunuz ve inanıyorum ki bu Tanrı’nın gerçek aşkını tatmanız için açık bir kapı olabilir.

Tanrı İsa’ya verdiği dünyayı o kadar çok sevdiği için, İsa’ya inanan her kim olursa olsun yok olmayacağını, aksine ebedi hayata sahip olacağını bahşetti.

Şimdi hanımlar, inanıyorum ki adil bir yargılamayı yapabilecek kapasite ve yeteneğe sahipsiniz. Bu durumda seven bir Tanrı’nın doğruluğu ve sahte bir din arasındaki farklılıkları görebilmektesiniz.

Son olarak söylediklerime olan saygınızı umarım kaybetmemişimdir. Bunu sizlere saldırmak ya da canınızı acıtmak için yapmadım ve sunumum fikir ayrılığına sebebiyet verse de, bunu iletirken nefret kullanmadım. Dini oluşumunuza gerçek bir hassasiyet duyuyorum ve bazen bir toplum içerisinde karalarla kuşatıldığınızda, kültürel davranışların sınırlarının dışarısına çıkmanız mümkün olmayabilir.

Son olarak sizden istediğim tek şey, Tanrı’ya karşı içten ve dürüst olmanızdır. Başlangıçta korkutucu olabileceğini biliyorum çünkü kendini adayan insanlar davalarından kopmak istemezler ancak Tanrı’nın sizlere olan aşkını somut ve gerçek bir şekilde İsa’nın kişiliğinde göstermesini arzu etmenizi istiyorum.

Arayışınızda yardımcı olabilecek bazı internet siteleri:

Bible

knowgod.com/tr/fourlaws/0?utm_source=4laws&utm_medium=website&utm_campaign=4laws-visit&utm_content=turkis&cid=dp-website-4laws-gds-qq-4lawsref-tr-1613427586364

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

Islamic view of Women

İsa’nın Kutsallığı ve İslam

Thursday, October 30th, 2014

İsa’nın ilahi konumu düşünüldüğünde, insan ilk önce İncil’in güvenilir bir kaynak olup olmadığına karar vermelidir. Bu yüzden Müslüman bakış açısına odaklanan Yeni Ahit’in güvenilirliğiyle ilgili bir makale yazdım:

İncil’in Değiştirilerek Yozlaştırıldığına dair İslami bir Görüş

İsa’nın kutsallığını ele alan bütün bu meselede, tartışmaya yol açan İncil’de yazanlar değil, Kuran 5:116’da Hristiyanların Allah, İsa ve Meryem üçlüsüne inandıklarını ima etmesidir. Ancak bu durumu ne İncil ne de Ortodoks Hristiyanlığı desteklemiştir. Aksine üçlü formül her zaman Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olmuştur. Eğer Baba, Oğul ve Kutsal Ruh hakkında daha çok şey öğrenmek isterseniz, bu ilişkisel kavramları açıklayan başka bir makale yazdım:

İsa Tanrı’nın Oğludur

Her neyse, eğer İncil dürüst bir şekilde doğruları içeren ilham verici bir metin ise, İsa’nın sözleri ve müjdeleri Onun kutsallığını birleştirmektedir. İlk bakışta sıradan bir izleyici veya şüpheci yaklaşan birisi için o kadar da net görünmeyebilir ancak Onun Mesih görevini Müslümanlar zaten kabul etmektedir. Çelişkili olarak, o pozisyona uymasına rağmen İsa, direk olarak ortaya çıkıp ben Mesih’im dememektedir, Mt.11:2-6. Dahası Onu Kral yapmaya çalışanların çabalarına karşı direndi, Yuhanna 18:36-37. Yargılandığı zaman düşmanlarının önünde İsa Peygamber ve Mesih olduğunu kabul etti, Luka 22:66-71. Dahası, Vaftizci Yuhanna Rab’bın yolunu hazırlamaya geldiği zaman, kutsal konumunu desteklemek için tellal ile beraber bir kalabalıkla gitmedi, aksine bu noktada Onun birincil görevi hizmet edilmek değil naçizane hizmet etmekti, Mt 20:28. Özel bir konuşmanı içerisinde sessizce kendisini sadık havarilerine gerçek kimliğiyle açıkladı ve orada bile kimliğini direk bir şekilde paylaşmak istemedi ancak İsa sadece bir insanın şahadetine güvenmesinler ve Baba olan Tanrı ve Kutsal Ruh ile gerçekliğe ulaşsınlar diye, kim olduğuna dair ucu açık bir soru sordu, Mt 16:13-20, Yuhanna 6:44, Yuhanna 16:13. Son olarak bu durumu o dönemde kimseye bahsetmemelerini onlara söyledi.

İsa’nın kendisinin farkına vardığı şeyden nasıl kaçınmak istediği kulaklarınıza tuhaf gelebilir. Bu olayı açıkça ilan edilen düşmanlarından gizlemek için dünyadaki zamanı tamamlanana kadar bilerek yaptı. Ancak bu gerçeği söyleseydi bile, farklı bir durum olmayacaktı çünkü Onun şahitliğini kabul etmediler ve Onda gerçeklik hariç suç ve hata bularak, bu durumu Ona karşı kullanacaklardı. Bu yüzden açığa vurulan bu bilgi sadece Onun gerçek ve hakiki dostları arasında kaldı ve Ruh olan Tanrı inanmayanların gözlerini kör, kulaklarını sağır ederken, inananların gözlerini ve kulaklarını açtı ve İsa kadir kıymet bilmeyen kişilere ve pis itlere çok değerli kimliğini öğrenmelerini bahşetmediği için, İsa’nın kimliği inanmayanların görüş alanından uzak kaldı. Dolaylı olarak bütün bu mesele güçlü bir şekilde İncil’de geçen gerçeği doğrulamaktadır: Eğer Hristiyanlar İncil’deki metinleri İsa’nın kutsallığını ispatlamak için gerçekten manipüle etmek isteselerdi, daha iyi bir çözüm olarak bilgelik taşıyan müjdelerin sahte bir yazıtını yazarlardı. Şimdi İsa’nın yaradılışıyla ilgili, İsa’nın sözlerini ve eylemlerini ve kişisel taraftarlarını temel alarak Kutsal varlığını gösteren asıl gerçeklere bakalım ve görelim.

İlk olarak, İsa kendisine Tevrat’ın metinlerinde konuşulan Tanrı’nın kişisel adı olan “Ben” kelimesini uygun gördü, Yuhanna 8:58

Ayrıca kendisini bütün insanlığın Yargıcı olarak tanıttı, Matt. 25:31-46

Diğerlerini azarlamadan birçok olayda özgürce ibadetleri kabul etmektedir.

Yuhanna 9:38
38 Adam, “Rab, iman ediyorum!” diyerek İsa’ya tapındı.

Matta 14:33
33 Teknedekiler, “Sen gerçekten Tanrı’nın Oğlu ‘sun” diyerek O’na tapındılar.

Matta 28:9-10
9 İsa ansızın karşılarına çıktı, “Selam!” dedi. Yaklaşıp İsa’nın ayaklarına sarılarak O’na tapındılar. 10 O zaman İsa, “Korkmayın!” dedi. “Gidip kardeşlerime haber verin, Celile’ye gitsinler, beni orada görecekler.”

Matta 28:16-20
16 On bir öğrenci Celile’ye, İsa’nın kendilerine bildirdiği dağa gittiler. 17 İsa’yı gördükleri zaman O’na tapındılar. Ama bazıları kuşku içindeydi. 18 İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. 19 Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin; 20 size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.”

Markos 2:1-12 ve Luka 7:40-50’de olduğu gibi günahları affetme gücüne sahip olduğunu iddia etti.

Önceden varoluşunu bildirdi ve dünya başlamadan önce Onun ihtişamına işaret etti.

Yuhanna16:28
28 Ben Baba’dan çıkıp dünyaya geldim. Şimdi dünyayı bırakıp Baba’ya dönüyorum.”

Yuhanna 17:5
5 Baba, dünya var olmadan önce ben senin yanındayken sahip olduğum yücelikle şimdi beni yanında yücelt.

Markos 2:28’de İsa kendisini Şabat gününün ve Mat 22:41-45’de de kral Davut’un Rabbi olarak adlandırdı. Bir olayda Yahudilere ait zihniyetler içerisinde bur Rab olma kavramı tanrısal varlık ve kutsallık fikrini taşımaktadır çünkü İncil’de Rab ve Tanrı kelimesi sıklıkla birbirinin yerine ve eş anlamlı olarak kullanılmaktadır ve Yahudilerin Tanah’ının yanı sıra Tevrat’ın bilinen en eski Yunanca tercümesinde bulunmaktadır. Dahası Ortodoks Yahudiler kutsal metinlerini okuduklarında, Tanrı’ya işaret ederken Adonai(rab) kelimesini bir alternatif olarak kullanmaktadır.

Markos 2:28
28 “Bu nedenle İnsanoğlu Şabat Günü’nün de Rabbi’dir.”

Matta 22:41-45
41-42 Ferisiler toplu haldeyken İsa onlara şunu sordu: “Mesih’le ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? O kimin oğludur?”
Onlar da, “Davut’un Oğlu” dediler.
43 İsa şöyle dedi: “O halde nasıl oluyor da Davut, Ruh’tan esinlenerek O’ndan ‘Rab’ diye söz ediyor? Şöyle diyor Davut:
44 ‘Rab Rabbim’e dedi ki,
Ben düşmanlarını
Ayaklarının altına serinceye dek
Sağımda otur.’ 45 Davut O’ndan Rab diye söz ettiğine göre, O nasıl Davut’un Oğlu olur?”

Matta 7:21-23
21 “Bana, ‘Ya Rab, ya Rab!’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği’ne girmeyecek. Ancak göklerdeki Babam’ın isteğini yerine getiren girecektir. 22 O gün birçokları bana diyecek ki, ‘Ya Rab, ya Rab! Biz senin adınla peygamberlik etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize yapmadık mı?’ 23 O zaman ben de onlara açıkça, ‘Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük yapanlar!’ diyeceğim.”

Yuhanna 13:13
13 “Siz beni Öğretmen ve Rab diye çağırıyorsunuz. Doğru söylüyorsunuz, öyleyim.

Yuhanna 1. Bölümünde İsa’ya, daha önce var olan ihtişamlı mevkiiyle dünyayı yaratan Tanrı gibi işaret edilmiştir.

İsa zaman zaman mağduriyetini en aza indirse bile, Onun dine inanmayan ve Tanrı’yla birlikte kutsal bir eşitliğe sahip olduğunu anlatan iddialarına karşı çıktıkları için, ara sıra harekete geçerek Onun geri adım atmasına sebep olan düşmanlarından kimliğini tamamen saklayarak bir boşluk içerisinde hareket etmedi, Yuhanna 5:17-18, Markos 2:5-7.

Sonuç olarak kutsal metinlere göre İsa, bir peygamberden ya da insanlığın sınırlarının ötesine geçerek Onunla ilgili kendisinin ve başkalarının söylediklerini umursayan bir insandan daha fazlasıydı. Ve son olarak size söyleyeceğim şey ise: eğer İncil güvenilir ise, o zaman bu metinleri ciddi bir şekilde İsa’nın kutsallığını kanıtlarken göz önünde bulundurmalısınız ve yanlış bir şekilde İncil’in bu tarzda iddialarda bulunduğunu inkâr ederek, kendi dini dünya görüşünüze uymuyor diye basit bir şekilde reddetmemelisiniz. Aksi takdirde, kendinizi İsa’nın döneminde gaflete düşmüş bağnaz insanlarla aynı durumda bulabilirsiniz. Bu insanlar İsa’yı Mesih olarak kabul etmemenin yanı sıra İncil’in şahiti ve kutsal Söz ’ün şahadeti olan İsa’ya inanmayarak ve güvenmeyerek bir insani Mesih fikrini ortaya atmışlardır, Yuhanna 1, Matta 7:24-27.

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

The Divinity of Jesus and Islam

 

 

Permission granted by David Woods for excerpts taken from the article on “ Muhammad and the Messiah” in the Christian Research Journal Vol.35/No.5/2012

İsa Tanrı’nın Oğludur

Thursday, October 30th, 2014

İslam Tanrı’nın bir çocuğu olmadığını öğretmektedir ve genel olarak sizin bir çocuğa sahip olma algınızla hemfikir olduğumu söylemek zorundayım. İsa eşi benzeri olmayan ve mucizevi bir yolla dünyaya gelmiş olsa da, Tanrı’nın cinsel ilişkiye girmediği ya da o usulden sonra çoğalmadığı konusunda sizinle aynı fikirdeyim. Bu mesele, Pagan mitolojisinde odaklanılan bir inanıştır ve bunu öğreten tarikatlar bulunmaktadır.

Yahudi halkının orijinal dili ve kültürü olan Sami dilleri alanında uzman olan Dr. Michael Brown, bu kavramın yaratılışına dair yorumlar yaptı. Başlamak gerekirse 21. Yüzyıla ait beynimiz, Yahudilere ait antik düşünceyle örtüşen bir biçimde düşünmemektedir.

Aslında Tanrı’nın oğlu kelimesi Yahudi kutsal kitaplarında birçok kez kullanılmıştır. Tanrı, krallar ve meleklerin yanı sıra İsrail’i oğlu olarak görmüştür. İsa Mesih olduğu için; İsrail’in torunu, ayrıca Kralların Kralı ve Efendilerin Efendisi ve son olarak da cennetin ev sahibi ya da meleklerden daha yüce görüldüğü göz önünde bulundurulduğunda, Tanrı’nın oğlu unvanının en son temsilcisidir. Yeterlilikleri dikkate alındığında, Tanrı’nın oğlu unvanına ne kadar uygun olduğu görülmektedir.

İncil’de oğul için, İbranice “ben”, Aramice “bar” ve Arapça “ibn” kelimeleri kullanılmaktadır. Gerçek anlamıyla, “oğul” kelimesi için kullanılan, kelimeyi nasıl algıladığınızı gösteren zürriyet ya da peygamberlerin havarileri anlamına gelen “peygamberlerin oğulları” gibi mecazi olarak konuşulan kelimelerin anlamlarını karşılamaktadır. Yahudi kralına işaret ettiği zaman ilahi evlat edinmeyle “oğul” anlamına gelmektedir: Samuel 7:14’de “Ben onun babası, O da benim oğlum olacak” diye belirtilmiştir. Ayrıca Mısır’dan Çıkış 4:22-23’de Rab şöyle buyurmaktadır, “İsrail benim ilk oğlumdur. 23 Sana, bırak oğlum gitsin, bana tapsın, dedim.” Ancak oğul için başka bir mana da, meleklerle aynı mükemmelliğe sahip olan kişidir. Bunu söyleyerek meleklerin Tanrı olduğunu kastetmiyorum ancak onlar da “benei Elohim” ya da “Tanrı’nın oğulları” olarak adlandırılmaktadırlar. Bu kelime ayrıca Hoşea 1:10’da, “Yaşayan Tanrı’nın çocuklarısınız ’diye bahsedilen İsrail’in sadık halkı için de kullanılabilir

Son olarak bu kelime, bir unvan ya da belirli bir görev anlamına gelebilir. Bu yüzden İsa, Mesih olarak bu eşsiz rolü tamamladığı için ”Tanrı’nın en son oğlu” olarak görülmelidir.

Özetle “oğul” ve “baba” ifadeleri modern materyalisttik görüşe karşı olan ve İncil’e tekabül eden simgesel veya mecazi anlamlarda kullanılabilir. Bu yüzden ön yargınıza ve kültürel ifade ya da anadilinize ait bu kelimelerin yaygın kullanımı, İncil’e ait antik dünya görüşüne tamamen yabancı olduğu için, yanlış bir şekilde uygulanabilir.

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

Jesus is God’s Son

 

 
* Of special note regarding the title and term ‘Son of God’ , it is used in its most unique and supreme sense as a reference to the divinity of Jesus as the Christ in Mathew 28:16-20, John 5:16-27, and Hebrews 1.İsa’nın Kutsallığı ve İslam-Turkish

İslam ve Barış

Thursday, October 30th, 2014

Müslüman arkadaşlardan sürekli olarak İslam’ın hoşgörülü ya da barışçıl bir din olduğunu ve sadece bazı radikal kimselerin İslam’a kötü bir sıfat getirdiklerini duymaktayım. Ancak İslam adına, geçmiş 14 yüzyıl boyunca 270 milyondan fazla insan öldürüldü ve 911 yılından beri de evrensel olarak neredeyse 20.000 terörist saldırısı düzenlendi. Bu yüzden şiddet, cihat ve şiddeti ve nefreti güçlü bir şekilde öneren ve destekleyen kaderci şehitlik gibi çevresinde dönülen İslami değerleri yansıtmaktadır ve saldırganlık İslami inancı tanımlamanın meşru bir ifadesidir. Şimdi ve sonrasında, İslam güç ve baskı aracılığıyla ulusları onları esir alarak fethetmiştir. Korku ve tehdidi de fethe odaklanmış bir zihniyeti sürdürmek için kullanmıştır. Bu yüzden Kuran’daki Allah’ı onurlandırmak için İslam tarihinin emirlerini yerine getiren bu dinin taraftarlarını ya da diğer pasif veya ılımlı bir şekilde barışçıl olan Müslümanları sure 9:29, 9:73, 9:123’de gösterildiği gibi İslam’ın gerçek inananları olduklarından dolayı, Kuran’ın öğretilerine olan sadakat ve itikatlarını temel alarak suçlayamam. Aslında İslami teolojiye göre eğer Allah inayetiyle bu terörist saldırılarının olmasına izin veriyorsa, bu Onun isteği olmalı değil mi? Bu yüzden imansız kimselerle savaşmayı reddetmek Allah’ın kusursuz planına bir itiraz ve başkaldırış olabilir. Bu hareketleri kınamama rağmen, Kuran’a uygun olarak hareket ettiklerini görmek zor değil. Bu yüzden kendinize, eğer bu pasajları kabul etmeyerek Müslüman olduğunuzu iddia ettiğiniz ya da Kuran’ın içinde bulunan bu pasajların bazılarını reddettiğiniz için gerçek bir Müslüman olup olmadığınızı sormanızın mantıklı olduğunu düşünüyorum. Dini ideolojilerinize uyan belirli sureleri seçerek kullanmak esas itibariyle İslam’ın inançlarını kendi yeni dini dünya görüşünüzü oluşturmaya yönelik dini inkar etme ve tekrardan tanımlamadır, Kuran 33:36. Dahası İslam’ın barışçıl bir din olduğuna ısrar etmek ve böyle terör hareketlerine sessiz kalarak itiraz etmemek, bu vahşi hareketlere ve insanlık üzerindeki bu suça yönelik suç ortaklığı etmek kapsamında, bir anlaşma ve izin verme haline dönüşmektedir. Eğer gerçekten bu kadar güçlü bir şekilde terörizme karşı iseniz, bu akıma hayatınızı riske atma derecesine kadar karşı çıkmaya istekli misiniz? Müslümanların çoğunluğu barışçıl insanlar olsalar bile çoğunluk kendi akımlarının yararına göre hareket edeceği ve rekabette bulunan herhangi bir dünya görüşüne karşı geleceği için maalesef, İslami kültürün etkisini taşıyan İslami liderliğin radikal öğesidir. Dahası bu probleme laik bir şekilde yaklaşarak, İslam’ı demokratik ve diplomatik bir yolla dönüştürmeye çalışan şey: geleneksel İslami yol değil Batı’nın işleri halletme biçimidir.

İlk başta Kuran’ın diğerlerine Kuran 2:256, 109’da gösterildiği gibi adilce davrandığını göstererek itiraz edebilirsiniz. Ancak o sadece ilk gelişme dönemlerinde kendisini tamamen savunabilecek bir durumda olmadığı içindi. Güç kazanmaya başladığı zaman bu sure, bundan önce daha fazla saldırgan davranış biçimine dönüşerek ve hatta gerektiği zaman şiddeti de kullanarak kontrolü elde tutma olarak bahsettiğim diğer pasajların iki karşıt gruba bölünmesinden anlaşılacağı gibi ortadan kaldırıldı. İslam’ın hakimiyetine ve etkisine yönelik olan bu ilerleme başka bir komplo teorisi olarak görülebilir ancak, tarihte bu olaylar oldu ve hala olmaya devam ediyor. İçten pazarlıklı yapılan bir gündem olarak başlayan ve ilerleyen bir şekilde farklı gelişme aşamalarından geçerek nihayetinde iyice yerleşen bu durum, zamanla inanmayanları da içinde bulunduran toplumdaki bütün kontrolü ele geçirerek en sonunda kültürü bastırmak ve yıkmak için İslam Hukukunu kuracaktır. Bu Hristiyanlar ve diğer gruplar arasında baskıya ve eziyete yol açmaktadır. Şehitlik kurbanı olan insanlara yardım eden ve onları destekleyen Şehitlerin Sesi www.persecution.com adlı bir Hristiyan organizasyonunu destekliyorum. Her yıl malını mülkünü kaybedenlerden tutun da, hapse atılan hatta öldürülenler gibi bu tanıma uyan neredeyse 300.000 Hristiyan bulunmaktadır. Bu da beni bahsetmekte olduğumu ikinci noktaya götürmektedir. Müslümanların kararları sürekli değişkendir çünkü Kuran’ın “dinde zorlama yoktur” gibi alıntılarını kullanırlar ve aynı zamanda da inanmayanlara baskın İslami toplumlarda zulüm ettikleri gerçeğini görmezden gelmektedirler. Bu çabaları, dini inançlara saygısızlıkta bulunma yasasını suistimal ederek ve inanmayanları cihat yoluyla dönüştürmeye yöneliktir. Dahası 9:29’da Ibn Kathir’in meseleyle ilgili ifadesiyle desteklenen cizye ödemesiyle birlikte onları toplumdan dışlayarak ikinci sınıf vatandaş olarak ötekileştirmektedirler. Sonuç olarak kim, yardımsever Müslüman bir grubun iman etmeyen birilerine yardım ettiğini veya desteklediğini görmüştür. Böyle bir şey mümkün değildir çünkü onlar kendilerinin daha üstün olduğuna dair bir görüşe sahip olduklarından dolayı sadece kendi insanları ve halkıyla ilgilidirler, Kuran 3:110, 98:6. Ancak insan haklarını korumaya yönelik en büyük atılımları yapan, diğerleri için hastaneler ve yetimhaneler gibi kurumların açılmasını ve kurulmasını üslenen ise Hristiyanlıktır. Yakın zamanda da Irak’ta mülteci olan ve kendi yoldaşları Müslümanlar tarafından göz ardı edilen Suriyeli Müslümanlara yardım etmiştir. Her halükarda İslam’ın bir toplumda gelişmesi, ev sahibi bir ülkenin göç, çocuk doğumları sayesinde ve imansız kişileri doğruluk ve adalet aracılığıyla değil de, güç kullanarak parazitli bir şekilde yönetimini ele geçirdiğinde başlar. Bu İslamlaştırma süreci ilk başta dostane Takiye saçmalığıyla bir metot olarak başlar ya da Kuran’da görüldüğü gibi sonuca doğru bir araç olarak kullanılır. İslami toplumun asıl niyetlerini gizlemektedir ve Ibn Kathir’in yorumlarıyla da desteklenmektedir. Belki de bu olay günümüz Amerika’sında görülebilir ve bu noktadan, İslami yorumcuların İslam’a karşı eleştirilere bağladıkları ya da bir takım güce sahip oldukları Kuzey Afrika ve Avrupa’yı daha iyi tanımlayan İslami olmayan bir dine inanma yoluyla, bir savunma olarak adlandırılan cihat tanımının etkilerini çok daha geniş alanlara yaymaktadırlar. Son olarak bu olay, Şeriat kanunu yoluyla yönetilen İslami devletler arasında görülen mutlak kontrol ve hayatta kalma mücadelesi için saldırgan bir cihata doğru gitmektedir.

Ne gariptir ki, iddia edildiğine göre kardeş olarak ortak bir metin başlığı altında birleşmiş olmalarına rağmen, o tarz tehditler dini savaşların gruplaşmalara ya da mezheplere ayrılmaya kadar sürdürüldüğü raddeye kadar bile oluşturulmaktadır. O yüzden bu tehdit olayı hakim güç olduğu zaman, ne hiç bir derecede tasdik edilmemekte ne de “Sadece Savaş Teorisine” bile yaklaşamamaktadır.

Son olarak bu kontrol kendi mensupları arasında bile din değiştirenleri öldürmekle tehdit ederek devam etmektedir. Bu yüzden kişisel hak anlayışı diye bir şey yoktur. Özgürlük; Kuran, devlet ve aile tarafından desteklenen İslami normların hakim olduğu politikada, sadece bir aldanmadır.

Özetlemek gerekirse, bu İslami inançları ciddiye alan Müslümanların saldırganlığından dolayı üzgün olan ve acı duyan, ılımlı ve pasif Müslümanlar olduğunu biliyorum. Bu İslami prensipleri uygulamayan ve bunlara inanmayan Müslümanların İslami toplumlarda bulunmasından memnunum. Belki de içerlerinde bir yerde İslam’a karşı sessiz bir reddediş vardır ancak korktuklarından dolayı bununla yüzleşemiyor ya da o tarz uygulamalara yapacak oldukları itirazların sonucundan dolayı, bunu dile getirememektedirler. Hatta bilinçaltının etkisindeyken, onları dürüst ve nesnel bir şekilde İslam’ı çevreleyen inançları değerlendirmelerine izin vermeyecek bir kendini kandırma ile karşılaşabilirler. Ancak kalp ya da vicdanlarında bu Müslümanlar içten içe, dini vecibelerini ve bağlılıklarını iletmek amacıyla cinayet işleme eylemlerinin yapılmasının ahlaki olası sonuçlarının farkına varmaya yönelik istek ve kararlılık göstermektedirler.

Bakış açılarında daha ılımlı olan Müslümanların Kuran’ın öğretilerinden ziyade, Hitler, Stalin, Idi, Amin, Pol Pot ve Hirohito gibi soykırım yapan modern dünya zalim şeytanlarını gördüklerinde de, bunlara karşı bir tutun takınmaktadırlar. Ayrıca bu ılımlı Müslümanlar, Allah adına işlenen dini suçları işleyen kişilerden farksız olarak, bu modern dünya şeytanlarının yapmış oldukları nefret suçlarının kibir ve vahşetinden dolayı dehşete düşmektedirler. Ancak maalesef bazı Müslümanlar insan toplumlarında olan bozulmalara dair kendi katkılarını görmemekte ya da oluşan yıkımlarda sorumluluk kabul etmemektedir. Bu da bana İsa’nın önce kendi görüş alanınızdaki engellerden kurtulun ve daha sonra başkalarınınkine müdahale edin sözünü hatırlatmaktadır. Kendi görüş alanındaki engellerin yüzünden o kadar kör durumdalar ki, samimiyetten uzak bir şekilde insanın kendi hareketi olan sorunun mahiyetini görmekten acizdirler. 
Ilımlı Müslümanlar içgüdüsel olarak aşk dolu bir Yaratıcı tarafından şekillendirildiklerini biliyorlar ve aşkının örneklerini bizlere çocuklar ve dünyadaki annelerimizin şefkatiyle birlikte gösterdiğinin farkındadırlar. Eğer tanrı bu fani varlıkları sınırlı bir aşk anlayışıyla yarattıysa, o zaman sonsuz olan bir Tanrı insanoğluna yönelik olan sınırsız aşkının kapasitesini ifade etmek için ne kadar daha aşk arzu eder? Tanrı cömert bir şekilde bizim günahlarımız için kendini feda eden İsa aracılığıyla dünyaya ebedi hayata kadar giden aşkını bahşetti. Tanrı bizi nefretle değil, Onun varlığının en son tanımı olan aşkla fethetti.

Son olarak bu bloğu okuduğunuz için size teşekkür ve İslam meselesine karşı dürüst ve düşünmeye zorlayan bir yaklaşım takınmanızı istiyorum. Bununla birlikte liberal bir görüş edinmek, zaten inanç sisteminizi ve insan haklarına ve hayatın kutsallığına zıt olan tarihi konumunu tekrar gözden geçirmeniz demektir. Dahası sizden, size dayatılan ve varlığınızın sebebi olan kültürel ve sosyal değerleri bile reddetse, gerçeği destekleyecek kadar cesur olmanızı rica ediyorum. Sonuç olarak, Tanrı’nın en nihayetinde din olarak tanımladığı daha yüksek olan insan varlığı bulunmaktadır. Bu din öyledir ki, nihayetinde kendini feda eden aşkın ilişkisi olarak tanımlanabilir. Bu aşk İsa ile başlamaktadır ve onun aşk ile dolu elleri ve kolları olan taraftarları ile bütün dünyaya ulaşarak ve insanların acılarını dindirerek yayılmaktadır. Bu onurlu olan bir aşktır çünkü sadece kendine hizmet etmemektedir ve bu aşk karşılıklı bir şekilde alınıp verilmese bile, hatta düşmanlarını affetmek ya da sevmek anlamına gelse de onlar sevmeye devam ederler ve onlara atılan tokata karşı, suratının öbür yanağını çevirirler. Sevgili dostum, daha iyi bir yol var ve İsa bunun yegâne yol olduğunu ifade ediyor. Bu ölüme değil, yaşama giden yoldur. Korku, nefret, sinir ve cinayetin yerine aşkın olduğu bir yoldur bu. Tanrı İsa’yı o kadar çok sevdiği için, Ona her kim inanırsa yok olup gitmenin yerine, ebedi hayata ulaşacağını buyurmaktadır.

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

Islam and Peace 

 

 

Permission granted by David Woods for excerpts taken from the article on “Jihad, Jizya, and Just War Theory” in the Christian Research Journal Vol.36/No.1/2013
Permission granted by David Woods for excerpts taken from the article on “ Muhammad and the Messiah” in the Christian Research Journal Vol.35/No.5/2012

Muhammed sahte bir peygamber midir?

Thursday, October 30th, 2014

Muhammed sahte bir peygamber midir? Gerçeğin bir arabulucusu ya da yönlendiricisi olan bir kişi aracılığıyla özel vahiyler aldıklarını iddia eden birçok din ve tarikat tarih boyunca var olmuştur. Ancak bu durumlardan hangilerinin fark edilebilir şekilde doğru ve hangilerinin yalan ve efsane olduklarını bulmaya ve keşfetmeye çalışmalıyız. Dini vahiy konusunda herkes bir iddiada bulunabilir ancak bir noktadan sonra bu iddialar, doğruluğu kanıtlanabiliyor mu ve daha sonrası eleştiri ve incelemelere dayanabiliyor mu diye sorgulanmalıdır. Bununla birlikte bir şahitlik, duruma şahit olan kişinin güvenilirliği kadar iyidir. Eğer bir yasa mahkemesinde herhangi bir kişiyi yasal tanık olarak göstermek istiyorsanız karar vermeniz gereken ilk şey onların yeterlilik seviyesidir. Kişiliklerinin güvenirliliği temel alınarak verdikleri tanıklıklar, güvenilir sayılır mı veya o kişiler yetersiz birer tanık olarak görülür mü?

Sanırım ben ilk olarak İslam olarak adlandırılan dini akımın kurucusu ve yaratıcısının karakterini göz önünde bulundururdum.

Muhammed, dini meselelerin tasavvur ve meditasyonuna düşkün bir kişi haline geldi. Bu karşılaşmalar onu Cin olduğunu düşündüğü dini bir varlıkla birlikte bir karşılaşmaya sürükledi. Bu meseleler onun üzerine o kadar baskı yapıyordu ki iki defa intihar etmeyi düşündü ve bu vahiylerden dolayı bir şair mi yoksa çılgın bir kişi olarak mı görüleceğini bilmiyordu. Dahası erken dönem İslami kaynaklar, 53. Sureyi yazdığında onun şeytani etki altında olduğunu söylemektedir. Bu da beni Onun vahiylere olan bütün iddialarının doğruluğunu sorgulamama götürmektedir. Dahası Muhammed hayatının sonlarında bir zamanda bir sene boyunca süren bir büyünün kurbanı olduğunu söyledi ve Ibn Ishaq Muhammed’in o dönem boyunca büyülenmiş olduğunu söylemektedir ve Bukhari’ de bu büyünün onu hayal dünyasına ittiğini eklemektedir.

Dahası kişisel yorumlarında ve karakterinde de bir bütün olarak şüpheler görmekteyiz. Askeri fethin bir aracı olarak sömürgelerini ilerletmek için inançlarını propaganda ederken güç ve baskı kullanmıştır. Bu inanç, etkisini ve kontrolünü sürdürmek için ilk formunu ve tanımlamasını cihat veya “Kutsal Savaş” ile almış olan bir dindir ve günümüzde hala İslam’ın ardında bu strateji yer bulmaktadır. Kan akıtma ile başlamıştır ve günümüzde de kan akıtmayla devam etmektedir. Bu nedenle insanoğlunun sevgi ifadesinin üstün seviyesine dayalı olmayan bir kimliğe sahip, daha çok insanlığı yıkım ve suistimale götüren, insan idaresinin temel boyutlarına odaklanmış bir din görmekteyiz.

Gücü suistimal etmesinin başka bir tarafı da sorgulanan cinsel davranışıdır. Daha sonra evlendiği Ayşe adındaki bir kız çocuğundan faydalanmıştır ve o daha 9 yaşında ergenliğe bile erişmeden evliliği tamamına erdirmiştir. Çok eşliliğe de izin vermektedir ancak söylenilene göre özel bir vahiyle birlikte, kendisi bu sayıyı 4 ile sınırlayan Kuran 4:3’deki yasaklamadan ayrı olarak 9 eş alma ayrıcalığına sahiptir. Skandal yaratan diğer bir mesele de Zeynep’le evlenmesidir. Muhammed evlatlık oğlu Zeyd’in evini uygunsuz bir zamanda ziyaret ettiğinde, Zeynep’i kazara neredeyse çıplak olarak gördüğünde cinsel olarak tahrik olmasının sonucu olarak, evlatlık oğlu Zeyd Muhammed onu eş olarak alabilsin diye karısından boşanmıştır. Dahası Müslümanlar, kocaları hala hayatta olan esir kadınlarla evlenmeden bile ilişkiye girebilirler. Muhammed ayrıca taraftarlarına, Muta olarak adlandırılan bir fuhuş şeklini uygulamalarına izin verdi. Muta günümüzde de uygulanmaktadır ve bir Müslüman cinsel ilişki için para ödeyebilir, onunla kısa bir süreliğine evlenebilir ve sonra da boşanabilir. Son olarak kadın haklarının ihlalini ilgilendiren bir mesele ise, O gerekli görüldüğünde kadınlara hafifçe vurmayı mümkün kılmıştır.

Bu noktada, bu dinin istikrardan uzak, kuşku uyandıran bir kişi tarafından oluşturulduğunu keşfetmek için çapraz sorguya gerek olmayacaktır.

Tarih sahnesinde, amaçlarını ve ideallerini ileri taşımak için politik ve zaman zaman dini bir platformu kullanan insanlar olmuştur. Bu ideallerin çoğu, mutlak insan etkisi ve şartlarının ötesinde yer alan önyargı ve hoşgörüsüzlüğü temel almış olup, insan ırkının soykırıma uğramasına ve yok edilmesine neden olmuştur. O kadar ahmakçadırlar ki; bu tür idealleri yapısı itibariyle sadece şeytani olarak tanımlayabilirsiniz. Stalin ve Hitler gibi insanlar, onları tamamen yozlaştıran ve bu şeytani dâhilerin yok etme planlarını gerçekleştirmeleri için yönlendiren mutlak otoriteye sahip olan sahte peygamberlerdi. Aklen istikrarsız olan Hitler’in karizmatik liderliğini beğenen insanların olması şaşırtıcıdır. Hepimiz, şaşkınlığa düşmüşüz ve günümüzdeki bu mezalimlere bakmaktayız ve böyle bir şeyin nasıl olur da 20. yüzyılda gerçekleştiğine ve insanların koca bir aldatmacayı destekleyen yalanlar ve propagandalara neden inandıklarını merak etmekteyiz. Ne yazık ki; aynı hadise günümüzde hala İslam hayranlığıyla devam etmektedir. O, insanlık ve kültüre ait beğenilen her özelliği enfekte eden bir çılgınlıktır. İnsanlar, İslam’ın iddialarını ve amaçlarını desteklemekten uyuşmuşlardır, böylelikle bir gün Hitler rejimi gibi kaçınılmaz bir yıkım getirecek olan yok edici baskı etkilerinin farkında olmamaktadırlar.

Tüm dünya, bu sefil ve kötü adamın peçesinin altındaki karanlığın derinliğini kabul etmektedir ve toplumumuz onun yaptığı tüm yanlışları, işlediği cinayetleri en ağır derecede suçlu bulmuştur. İslam, salgın boyutlarda insanoğlunu enfekte etmiş olan dünya çapında büyüyen bir etkiye sahip bir dindir. Yıllar boyunca binlerce insan, adamın birinin kesin olmayan bir vahiy hayaline kapılmasından dolayı haksız yere eziyet çekip, ölmektedirler.

Gerçekten ölüm ve yıkım getiren bu yolu izlemeye devam edecek misiniz? İslam inancını taşıyorsanız, kutsal olarak saydığınız şeyi savunma eğiliminizi bir kenara koymanızı ve kanıtlara ciddi bir şekilde bakacak kadar düşünmenizi ve sonsuz bir yaşam sağlamak için dünyaya gelen İsa’yı size göstermesi için Tanrı’ya dua etmenizi istiyorum.

Matta 7:15-16
15  “Sahte peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek yaklaşırlar, ama özde yırtıcı kurtlardır. 16 Onları meyvelerinden tanıyacaksınız.”

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

Is Muhammad a false prophet?

 

 

Permission granted by David Woods for excerpts taken from the article on “ Muhammad and the Messiah” in the Christian Research Journal Vol.35/No.5/2012

Allah bir tane midir?

Thursday, October 30th, 2014

Allah’ın tek ve yalnız olduğu görüşü atalarının çok tanrılı olmalarından dolayı, Arapların etkisiyle ortaya çıkmamıştır. Arap kültürünün, Hristiyanların ve Yahudilerin inanç ve etkilerini temel alan yabancı bir kültürün tek tanrılı görüşlerini benimsemesini garip bulmuşumdur. İslam’ın temeli, yabancı bir inanışın bilinci, inancı ve bildirgelerine dayanmaktadır. Evrenin kralı olan mutlak ve yüce tanrı, başka bir sapma, yanlışlık ve yolsuzluk olmasaydı, neden doğruyu en sonunda onun mesajlarını taşıyan iddialarda bulunanlardan (Müslümanlar) ortaya çıkarmasın? Doğruyu kim kimden ödünç aldı? Burada kim kimi etkiledi? Eşsiz bir kimlik elde edebilmek için dinin, İslam’ın kişisel dünya görüşüne karşılık gelen taraflarını seçmek ve ayırmak mümkün müdür? Aynı şekilde yeni aydınlanmalarla gelen birçok tarikat bulunmaktadır. Sadece, İslam’a benzer bir tecrübeye sahip olan Yehova Şahitleri ve Mormon’u inceleyin. Joseph Smith’ de Muhammed gibi doğruyu arıyordu ve ona da benzer şekilde bir melek aracığıyla vahiy geldi. Tabi ki de, Joseph Smith’e yapılan melek ziyaretinin kendine has bir mesajı ve tefsiri vardı ki bu da Muhammed’e yapılan melek ziyaretinden çok farklıydı. O zaman kim haklı? Dünya çapındaki en hızlı ve en geniş tarikata sahip olan ünlü Joseph Smith mi yoksa dünyada 1 milyardan fazla destekleyeni olan ve en hızlı şekilde gelişmekte olan İslam’ın söyledikleri mi?

Apostol Paul, daha İslam doğmadan ya da Joseph Smith annesinin gözünde bir parıltı olmadan önce bu olguyla alakalı uyarıda bulunuyor ve Galatyalılar 1:8’de “İster biz, ister gökten bir melek size bildirdiğimize ters düşen bir müjde bildirirse, lanet olsun ona!” diye bildirmektedir.

 

Tanrı’yla nasıl ilişki kurulur

 

Daha fazla Bağlantılar

Müslüman ve İslami kaynaklar

Türk

Is Allah One?